Dünyadaki emperyalist güçler ve ülkemizdeki 'tek saray yönetimi', küresel salgını fırsata dönüştürmek için yapay gündem üretmeye devam ediyor.

İnsanlarımızın çoğu, sosyal medyanın dayanılmaz hafifliğine kapılarak bu yapay gündem senaryolarının ateşli figüranları durumundalar. Sosyal medyada ilkesiz, niteliksiz, plansız ve programsız söylemlerden geçilmiyor. Üstelik söylemler kahreden, küfreden, aşağılayan ayrımcı sözcüklerle yüklü… Böylesi bir toplumsal ortamda umutları kararan bireylerin çoğu şiddete ya da duyarsızlığa sığınıyor.

Oysa duyarlı yurttaşların her durum ve koşulda, bilimin ve demokrasinin ışığında umutları korumak ve geliştirmek için azim ve kararlılıkla yürümesi gerekiyor. İşte bizim Kesit köşemizde sizlerle paylaşarak karınca kararınca yapmaya çalıştığımız budur.

Gelin bugünkü yazımızda, ülkemizde son yıllarda iyice yerlerde sürünen 'köy' ve 'tarımsal üretim' sorunları üzerinde birlikte düşünelim.

KÖYLERİMİZ CUMHURİYETLE CANLANMIŞTI

Yazımın başlığında yer alan 'Canlandırılacak Köy', İsmail Hakkı Tonguç'un kaleme aldığı en önemli ve kapsamlı çalışmalarından biridir.

Tonguç bu kitabında, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminden başlayarak önce bir arka plan sunar. Köyün ve köylünün önemine dair eski ve mevcut yaklaşımlara değinir. Temel hususları belirler, belgelere dayandırır. Konuyu siyasi, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla birlik içinde ele almayı ilke edinir. Öğretmen yetiştirme konusuna özellikle ağırlık vererek ayrıntılı bir tarihçe oluşturur. Yeni köy okulunun yaratılmasında Köy Enstitüleri, Yüksek Köy Enstitüsü, uygulama okulları ve bölge okulları gibi yapıların önemine değinir, açıklamalarda bulunur.

Bu eser, İsmail Hakkı Tonguç'un '61 vilayet merkezi, 305 ilçe, 9150 köy görüldükten sonra yazılmıştır…' dediği bir eserdir.

Bu tür eserlerin kitaplık raflarından ya da nostalji öykülerinden indirilerek günümüze ve geleceğe taşınması gerekiyor…

***

Cumhuriyet Türkiye'sinde en önemli sorunlardan biri, 'Köylerin mevcut geri kalmışlık düzeyinin giderilerek modern ve kalkınmış bir köy oluşturma çabasıdır.' 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra, köylerin yönetimine ilişkin yapılan temel düzenleme 18 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 442 sayılı 'Köy Kanunu'dur.

Kabul edildiği çağın en gelişmiş yasal düzenlemelerinden biri olan Köy Kanunu'nda, 'Köy, köy sınırları, köyün ortak malları, imece, köyün gelirleri/ bütçesi, köy derneği, köy ihtiyar meclisi, muhtar, köy korucuları' gibi kavramlar açık bir biçimde tanımlanmaktadır.

Öncelikle bu kanunun temelinde, (tıpkı 'muhtar' sözcüğündeki gibi) 'özerklik' olduğu unutulmamalıdır. Yasadaki özerklik yaklaşımı, Anadolu kültüründeki toplumsal yaşamın kırsal yerleşim geleneklerine de uygun düşmektedir.

Ayrıca Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren Köy Kanunu doğrultusunda köylerimizin temel sorunları olan sağlık, eğitim, ulaşım, tarımsal üretim ve hayvancılık alanlarında devrimsel nitelikli hukuksal düzenlemeler ve uygulamalar yapılmıştır.

Ancak özellikle 1946'dan sonra, siyaset alanında köylerimiz 'oy deposu' gibi görülmeye başlandı. Köylere yapılan yatırımlarda 'cami, Kuran kursu, tarikat yurtları' gibi dinsel işler öne çıktı. Tarımsal üretimde ise 'ağalar' desteklendi.

AKP DÖNEMİNDE KÖYLERİMİZİN HALİ

2002 yılında iktidara gelen AKP döneminde köylerdeki 'dinsel yatırımlar' hızlandı. Ancak Köy Kanunu'ndaki 'özerklik, ortak mülkiyet, imece ' gibi kavramlar AKP'nin fıtratına tersti…

Bunun için önce torba yasalarla Köy Kanunu'nda sinsice ve aşamalı biçimde değişiklikler yapıldı. 2012 yılından itibaren 6360 sayılı Büyükşehir Yasası'nda yapılan oynamalarla 'Köy tüzel kişiliğine son verildi, köyler mahalleye dönüştürüldü…'

Köylerin mahalleye dönüştürülmesiyle birlikte köy tüzel kişiliğinin ortak mallarının, meralarının mülkiyeti bağlandıkları belediyelere geçti. Bazı belediyeler bu taşınmazları sattı. Kimi yerlerde belediyelerin yaptığı imar değişikliğiyle tarım alanları imara açıldı. Mahalleye dönüştürülen köylerde Büyükşehir Yasası geçerli hale gelince köylerde ahır yapmak bile zorlaştı.

Bugün köylerimizin çoğu sağlık, eğitim, barınma, ısınma, ulaşım ve sosyokültürel yaşam olanaklarından yoksundur. Köy sosyal yaşamından dışlanan 'öğretmen' ve 'sağlık uzmanı' yerine 'imamlar' yer almaktadır.

Bu arada, köylerde yapılan tarım ve hayvancılık üretiminde yangın var. AKP'nin fıtratındaki 'büyük sermayeye destek olmak' kuralı gereğince, köylerde küçük aile işletmeleriyle tarım ve hayvancılık yapanlara verilen destekler kısıldı. Buna AKP'nin uyguladığı 'muhteşem ekonomi yönetimi (!)' gereği, ithal tarım ürünlerine destek de eklenince gerisini siz düşünün artık…

'HADİ GEL KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM…

Sözün özü, şimdilerde ülkemizin köylerinde demokrasi, sosyal yaşam ve tarımsal üretim yerlerde sürünüyor. Bu durumun gelecek seçimlerdeki hesaplarını yapan AKP kurmayları, 'Pabucun pahalı olduğunu görmeye başladılar…'

Bunun üzerine tek saray sisteminin baş kurmayının fetvasıyla, 16 Ekim 2020'de Resmi Gazete'de yayımlanan bir kanunla 'Mahalleye dönüştürülen köy ve beldelere kırsal mahalle statüsü verilmesinin…' önü açıldı. Bu uygulamanın nasıl ve nice olacağı ise belli değil…

Tek cumhur sisteminin seçim yatırımı yapmaya çalıştığı bu iş, bana Ferdi Tayfur'un arabesk şarkısını anımsatıyor: 'Hadi gel köyümüze geri dönelim/ Fadime'nin düğününde halay çekelim…'

Çünkü Türkiye'nin tüm sorunları gibi, köy ve tarımsal üretim sorunları da artık iyice arabeskleşti…

Oysa çağdaş dünyada 'Yerleşimin kırsal alanlara kaydırılması, Tarımsal üretimin desteklenmesi' hatta 'Uzayda tarımsal üretim' gibi projeler tartışılıyor. Yani 'Eller uzaya, biz saraya…' gidiyoruz.

Bu durumda Türkiye'nin demokrasi güçleri, aralarında amasız mamasız bir biçimde 'birlik' sağlayarak ve RTE'ye laf yetiştirme yarışından vazgeçerek; ülkenin tüm sorunları için uygulanabilir ve sürdürülebilir gerçekçi çözümler aranmalıdır.

Bu bağlamda, ' köy ve tarım projeleri' için muhtaç olduğumuz yol gösterici bilgi ve deneyimler, Cumhuriyet tarihimizdeki 'Canlandırılacak Köy' uygulamasında vardır.

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…