Bugün zannetmek üzerine biraz kafa yoralım istedim.
Kafa yoracağımız zannetmek; sen kimsin? sen kendini ne zannediyorsun? kullanılan zannetmek değil.
Başkalarının isteklerinin, arzularının ve içinden geçenlerin neler olduğunu bildiğimizi zannetmek; zihnine ve yüreğine hükmetmek.
Tabi ki başkalarının isteklerine, arzularına, zihnine ve yüreğine hükmedince onlar adına düşünüyor, onlar adına karar veriyoruz.
Geçen hafta bir okulu ziyarete gittim.
Okul müdürü ve müdür yardımcısı bir masaya oturmuşlar yoğun bir şekilde çalışıyorlar. Kapı açık olduğu için içeri girdim ama beni fark etmediler. Neyse ki yönetimde açık kapı modeli uyguluyorlarmış da odalarına rahatça girebildim.
Merhaba deyince çalışmaya ara verdiler, sağ olsunlar benimle ilgilenmeye başladılar. Doğal olarak ne üzerine çalıştıklarını sordum. Okul müdürü heyecanla anlatmaya başladı. 'Hocam öğrencilerin etüt saatlerini planlıyoruz, hangi öğrencinin hangi gün kaç saat etüt alması gerekiyor ona karar veriyoruz' dedi. Sonra müdür yardımcısı devreye girdi 'bir de velilere yıl içinde yapacağımız etkinlikleri tespit ediyoruz' dedi.
Okul müdürü ve müdür yardımcısı öğrenci ve veliler adına karar veriyorlardı. Çünkü öğrencilerin matematik, fen, fizik, kimya Türkçe vb. derslerden etüt almak istediklerini; velilerin de toplu kahvaltı yapmak ve birlikte geziye gitmek istediklerini zannediyorlardı.
Öğrenciye, veliye, öğretmene sormadan ne düşündüklerini ne istediklerini ne hissettiklerini bildiğimizi zannetmek. Onlar adına karar vermek. Bu yönetim tarzının adını Zannetme Modeli koydum. Üzerinde çalışıyorum. Gelişmeler oldukça sizlerle paylaşacağım!
Siyasi partilerimizde ve hükümetlerimiz de zannetme modelini uygular genellikle. Örneğin bugün ve gelecekte nasıl bir insan yetiştirmemiz gerektiğini, yetiştireceğimiz insanda hangi özelliklerin bulunması gerektiğini kimseye sormazlar. Öğrenciler, anne-babalar, eğitim bilimciler, toplum bilimciler, iş çevreleri ne düşünüyor merak etmezler. Yaptıkları değişikliklerin tüm toplum tarafından benimsendiğini zannederler.
Üniversiteleri bilerek yazmadım, onların görevi görüş belirtmek değil, susmak. Cumhurbaşkanımız 'İki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar eğitim-öğretim ve kültür' dedi. 'Kadınların elini tutmanın ateş tutmaktan daha korkunç olduğu' yönünde fetva vermekle meşgul rektörler olduğu sürece de gelişme sağlanamaz. Sayın Cumhurbaşkanı bu ve bunun gibi zihniyete sahip rektörlerle eğitimde gelişme sağlanacağını zannediyorsa bu mümkün değil. Önce gelişmenin önündeki bu engellerin kaldırılması gerekiyor.
Yönetimde uygulanan zannetmek modelini bazen tüm ilişkilerimizde de geçerli olduğunu zannederiz.
Anne-babamızın, kardeşimizin, çocuklarımızın, dostlarımız ve sevdiklerimizin her koşulda yardımına koşarız, yanlarında oluruz, onlara emek ve zaman ayırırız, maddi ve manevi olarak hep yanlarında oluruz. Onlar da bu ilişkinin hep böyle devam edeceğini zannederler, hep almaya odaklanırlar.
Birini severiz, hatta aşık oluruz. Zannederiz ki o da bize meyilli.
Canımız sıkılır, vakit geçmek bilmez, hemen bir arkadaşımızı arar sana geliyorum deriz. Zannederiz ki her an bizimle görüşmeye hazır.
Zannettiklerimiz o kadar çok ki. Saymakla bitmez.
Niye bu kadar çok?
Çünkü ilişkilerimizi karşılıklı bağımlılık ilkesi yerine, bağımlılık ya da bağımsızlık ilkesine göre düzenliyoruz.