Türkiye zor yıllar geçiriyor. İçerde ve dışarda yaşanan gelişmeler önümüzdeki günler için de zorlu bir dönemin bizleri beklediğini gösteriyor. Jeopolitik olarak sorunları bir türlü çözemeyenlerin ekonomide yaşanmaya başlayan ve 2016'da zirve yapan sorunları da artık çözemeyecekleri anlaşılıyor. 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin sonrasında yerle bir olmuş ekonomiyi IMF ve Kemal Derviş iş birliğinde dizayn edilmiş, kamu maliyesi, finans sistemi onarılmış hali ile teslim alan Hükümet belki de Türkiye tarihinde görülmemiş bir sermaye girişi ile rüzgarı arkasına alıp bugünlere kadar geldi. Daha doğrusu 2013 yılına kadar geldi demek daha doğru olur. Çünkü bozulma belirtilerinin başladığı dönemler o yıllar.
Başımızda bulunan hükümet ekonominin o ana kadar olumlu verilerini yapısal olarak ülke lehine çevirme imkanları varken bunu yapmak yerine başta inşaat sektörü olmak üzere sürekli içeriye dönük geçici istihdamı sağlayan, asgari ücretle de olsa işsiz kalmayan bir toplumun, kredi kartları, tüketici kredileri ile borçlanan ekonomik bir düzene kapı açtılar. Açılan bu kapı toplumda geçici olsa da bir rahatlık yarattı. Ancak artık gemi su almaya; gitmemeye başladı. Yürütülmeye çalışılan sistem bugün gelip tıkanmış durumda. Doların bugün geldiği nokta ortada! Dolar halen halkımızın farkında olmadığı biçimde ülke borcunu arttırıp insanların alım gücünü her geçen gün düşürüyor. Asgari ücretin başına gelen, tüm mavi ve beyaz yakalı ücretlilerin başına geldi son yükselişi ile beraber dolar bazında asgari ücret tarihi noktalara gerilemiş durumda. İnanılmaz bir durum ve kötü olanı işsizlikle birlikte bu durumun daha da kötüleşeceğinin ortada oluşu.
Dış kaynak girişi olmadan da tekrar istikrarlı bir büyüme dönemi yakalanması artık hayal! Ekonomik olarak çözüm sıkıntısı yaşarken bir de siyaseten sürekli gerilimi tırmandırmak, tek adam sisteminde ısrar etmek hepimizi her geçen gün daha büyük bir çıkmaza sürüklüyor.
Her geçen gün işimiz zorlaşıyor ama bizi yönetenler halkımıza, sanki hiçbir sorun yokmuş gibi büyük bir yoksullaşma yaşanmamış gibi hala cambaza bak cambaza demeye devam ediyor!.. Ekonomik gerçeğimizi bilip 'Batı bize operasyon çekiyor demenin' bir anlamı olmadığı da ortada. Ayrıca ekonomik verileri bu olan tablodan zorlanan bir ekonominin çıkması gayet doğal değil mi? İşte bu nedenlerle ekonomik gerçeği damarlarında yaşayan ekonomi piyasası artık başka şeyler söylemeye başladı. Sanki onlarda kaçınılmaz sonu görüyorlar gibi! Dolar kurunun yükselmesinin nedeni ne olur ise olsun, ülkemizde Türk Lirasının değer kaybetmesi ve bunun sonucu olarak da enflasyonun yükselmesi, iğneden ipliğe her şeye zam demektir.
Dolar kurunun yükselmesi demek; yoksulluğun, işsizliğin, iş yeri kapatmalarının artması, asgari ücretlinin, emeklinin açlığa mahkum edilmesi demektir.
Doların yükselmesi ile birlikte vatandaşların karşısına çıkacak olan ilk etki enflasyondur. Yılbaşından günümüze dolar kurunda %40 artış meydana gelmiştir. Bu durum; asgari ücretlinin ücretinde, emeklinin maaşında %40 azalmadır, yani 2018'in ilk yedi ayında maaşlarda yüzde 40 azalma demek vatandaşın alım gücünün azalmasıdır, buna yılbaşından bu yana yapılan zamları da eklersek, maaş ve ücretlerde %50 kayıp olduğunu söyleyebiliriz. Bu acı reçete, açlık sınırının altında yaşamaya çalışan asgari ücretli ve emeklinin açlığa mahkum edilmesidir.
Ve bu olan biteni de 'Türkiye'ye operasyon çekiyorlar' söylemi ile geçiştirmek artık aklımıza alay edilmesinin de ötesine geçmiş bir durumdur. Ve koca bir halkla resmen dalga geçilmesi demektir.