15 Temmuzda yaşanan ve ülkemizi dünya gözünde 3.sınıf bir duruma düşüren hain saldırının ardından başta siyasiler olmak üzere hemen hemen herkes üzerinde esen hoşgörü ve iyimserlik havası uzun sürmeyeceğe benziyor. Bu havanın sürmesinde toplumun tüm taraflarına elbette görev düşüyor. Ancak iktidar olması nedeniyle başta bu görev sorumluluğunun AKP hükümetinde ve tartışılmaz daimi liderleri şuan ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'da olması gerekiyor. Fakat gelişmelere bakacak olursak bir tek Başbakan Binali Yıldırımın bu noktada samimi bir görüntü çizmeye çalıştığı görülüyor ona da ne kadar izin verirlerse işte o kadar. Başbakan ne kadar çaba gösterirse göstersin sorumluluk altına girmesi gerekenlerin bu şekilde bireysel çabalarının pek fazla bir sonuç vermeyeceği açık. Bir gayret gösterilecek ise yönetimde söz sahibi olanların resmi organları ile, bürokratları ile, yandaş medya denilen yayın organları ile birlikte gösterilmelidir. Ancak her geçen gün yaşananlara bakıyorsun daha pozitif adımlar gelecek diye beklerken bu adımlar atılmıyor hatta aksine bir takım olaylar ön plana çıkartılıyor. Tüm hassasiyetlere rağmen 'İstanbul'a bu gerdanlık çok yakıştı' reklamları ile Yavuz Sultan Selim adıyla üçüncü köprü açılıyor. Hem de bir gün önce Cizre'de 11 şehidimiz varken ve bazılarının cenazeleri bile kaldırılmamışken! Hükümeti destekleyen yayın organlarına bakıyorsunuz utanmasalar Yavuz Sultan Selim köprüsünün poh pohlanmasından neredeyse 11 şehit haberini vermeyecekler. Sanki Cizre'de hiçbir şey yaşanmamış sanki her şey güllük gülistanlık sanki herkes köprü açılışına koşmuş. Olacak şey değil. Oysa bu köprü açılışı Hükümet için verilecek bir mesaj ortamı. Arda arda gelen acı haberlerin arasında bu köprüyü açma. Başka zamana bırak hatta muhalefete jest yapıp çağır birlikte aç. Hadi adını değiştirmiyorsunuz bari bunu yapın uygun zamanda yapın. Çok mu zor? toplumsal kutuplaşmanın zıtlaşmanın hafifletilmesi, Alevi vatandaşların bu anlamdaki taleplerine verilebilecek toplumsal bir mesaj kaçırıldı maalesef. Yine aynı şekilde 15 Temmuz sonrası yargıda büyük bir temizliğe gidiyoruz derken, kendi anlattıklarınızla yargının neredeyse tamamının FETÖ cülerce ele geçirilmişken herkes bağımsız yargı hasretinde iken adli yılın sarayda açılmasına ne demeli? Saray açılışına gerek var mı? yargının bağımsızlığına gölge düşürecek muhalefetin, Türkiye Barolar Birliğinin katılmadığı bir açılışta kimleri ne kadar temsil ettirmiş olacaksınız? İlla bu açılışı sarayda mı yapmak gerekiyor. Başka bir yerde gerçekleştirmek çok mu zor? İşte geçen hafta içerisinde yaşanan bu iki örnek başlayan hoşgörü ortamının uzun sürmeyeceğine bir delalat gibi gözüküyor. Umarım böyle olmaz çünkü bu zor günleri toplumun bir bölümünün tek başına atlatma şansı yok herkesin birbirine ihtiyacı var. Bunu unutmayalım başta da bizleri yönetenler unutmasın.