Odunpazarı tarihi bölgede Lületaşı Sanatkarı Seyfettin Savlan, çırak bulmadıklarını belirterek '10-15 sene sonra pek kalmaz. Arkadan gelen yok. Taş çıkartmaya gidenler de azaldı' dedi.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Bu işe ne zaman başladınız?
İsmim Seyfettin Sağlam, Eskişehirliyim Türkmentokatlıyım. Lületaşıyla 13-14 yaşında tanıştım. 3-4 sene çıraklık dönemim oldu. Sonra kendim üretmeye ve sipariş almaya başladım kısacası bu işle çocukluğumdan beri uğraşıyorum.
Lületaşına ne gibi şekiller veriyorsunuz?
Yurtdışına gittiği için daha çok piposunu yapıyoruz. Küçük parçaları da yüzük, kolye, küpe, tespih yaparken kullanıyoruz. Lületaşına portre, resim her şeyi yapabiliriz. Fotoğraf olsun yeter.
Siz şekil vermeyi nasıl öğrendiniz? İlk yaptığınız şekil neydi?
Çocuk yaşta ustalarımızın göstermesi ve tarif etmesiyle öğrenmeye başladık. Kendimizi geliştirmek bizim elimizde. İlk yaptığımız şekil daha çok düz üzerine. Onu yapmak daha kolay olduğu için. Araş diyoruz biz. Parmaklarımız alışsın diye ustalar düz bıçak çekmeyi öğretiyorlardı. Ondan şekil vermeyi kendimiz, kendi kabiliyetimizle biraz daha ilerletiyoruz.
Lületaşına ilgi nasıl?
Türkiye'de çok pipo içen yok ama takılara ilgi var. Pipolar yurtdışına gidiyor. Yurtdışına sipariş olarak yapıyoruz daha çok. Türkiye genelinden de internet üzerinden sipariş alıyoruz.
Yanınızda çırak yetiştiriyor musunuz, çırak bulabiliyor musunuz?
Çırak bulamıyoruz maalesef. Gelen yok. Kimse gelip çocuğuma bu işi öğret demiyor. Bizler artık mesleğin son ustalarıyız.
Lületaşı sanatının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
10-15 sene sonra pek kalmaz. Arkadan gelen yok. Taş çıkartmaya gidenler de azaldı. Taş çıkartmaya yeni nesil gitmiyor. Çünkü zor şartlarda çıkıyor. Biz parça bulup idare ediyoruz ama zor.
Beyaz altın yani lületaşının ocaklarına yakın bir yerde termik santral yapılması planlanıyor. Bu termik santral hakkında ne düşünüyorsunuz?
Termik santralin nereye yapıldığını bilmiyorum. Lületaşı yeraltından, kayanın içinden çıkan bir maden. 15-20 köyden çıkıyor. O nedenle lületaşı madenine pek zararı olacağını düşünmüyorum.
Lületaşı nasıl bir taş? Bize biraz lületaşını anlatır mısınız?
Lületaşının nikotini emme özelliği var. Hafif bir taş. İşlenmesi kolay. Doğal hali yumuşak şekilde çıkıyor. Hava ile temas ettiği zaman kuruyor. Kuruduğu zaman tekrar suya atarak yumuşatıyoruz. Bu taşın özelliği oksijen alması.
Lületaşının Hikayesi Köstebeğin Peşinde...
Eskişehir'in o sarı sıcak, insanları ve toprağı kavuran yaz aylarından bir gün. Genç bir adam Eskişehir pazarındaki işini erkenden bitirip köyüne doğru yola koyulur. Güneş tam tepelere geldiğinde, güneşliğini etmeye başlar. Yürümek gittikçe zorlaşır ve kıraç bir bozkırın orta yerinde buluverdiği bir ahlat ağacının dibine sığınıverir. Niyeti biraz dinlenmek ve çıkınındaki birkaç lokma ekmeği yemektir. Yemek sonrası üstüne bir ağırlık çöker, içi geç verir. Bir ses duyar, önce bir düş sanır, uyanır. Biraz ilerisinde köstebek deliğinin hemen önünde, cam gözlü, fırça tüylü bir köstebeğin beyaz bir taş parçasıyla oynadığını görür. Bir an genç adam ve köstebek göz göze geliverir, köstebek ürker, oynadığı beyaz taşı bıraktığı gibi deliğine kaçıverir.
Genç adam merakla alır o taşı eline. Toprağın serinliğini ve nemini duyumsar. Yazın o sıcağında o küçük beyaz taş serinletiverir genci. Genç, ahlat ağacına yaslanır, cebinden bir çakı çıkartır ve o beyaz taşı yontmaya başlar. Bir iki çakı darbesinden sonra beyaz taş dile gelir.' Ey insanoğlu, Tanrıdan sonra yeryüzünün en becerikli varlığı...Ne istedin benden? Niye batırdın o sivri bıçağını bağrıma?' Genç korkar, taşı elinden bırakır. Bırakır bırakmaz da taş bir dünya güzeline dönüşüverir. Bembeyaz, kadife tenli bir dünya güzeline. Gencin şaşkınlığı iyice artar. Gördüklerine inanamaz. Eli ayağına dolaşır. Dili söylemez olur. Eğer konuşabilseydi kuşkusuz af dilerdi bu dünya güzelinden. Şaşkınlığı arasında, dünya güzeli tekrar taşa dönüşür. Çıkıp geldiği köstebek deliğine tekrar akıverir.
Genç adam bir süre sonra kendine gelir, ancak vurulmuştur o ak tenli dünya güzeline. Ellerini köstebek deliğine sokar, o beyaz taşı bulabilmek için, kazar kazar kazar...Günler günleri kovalar, genç adam gücünün sonuna dek kazar ve kuyunun dibine yığılır kalır.
Köylüler günlerce haber alamadıkları delikanlıyı aramaya çıkarlar. Genci bir kuyunun dibinde elinde bir lületaşıyla bulurlar. Hepsi anlar neler olduğunu, çünkü dedelerinin dedelerinden beri böyle bir söylence belli belirsiz dolaşmaktadır bu sarı sıcak kırlarda.
Gencin kazdığı kuyudan boy boy beyaz taşlar çıkar. Köylüler alır o taşları, güzelce temizler ve o güne dek görülmedik güzelleri, adı sanı duyulmamış çiçekleri, kuşları ve insan suretlerini özenle işlerler bu kardan ak, deniz köpüğüne benzer taşlara.
Lületaşını o derin kuyulardan çıkartanlar, becerikli elleriyle o taşları işleyenler, alanlar, satanlar, kısaca lületaşından ekmek yiyen herkes, lületaşını yerin yedi kat dibinden yuvarlayıp çıkartan köstebeği, ustaları, pirleri beller. Kendilerine lületaşının yolunu gösteren köstebeğin yuvasına hiç dokunmazlar...

Editör: TE Bilisim