Son haftalarda ülkemiz ABD'nin yaptırımlarına maruz kaldı. Dolardaki yükselişin ekonomide nasıl bir etkisi oldu?
Son 10-15 günlük süreçte Türkiye ekonomisinde son derece önemli ve olumsuz gelişmeler yaşanmaktadır. Olumsuz ekonomik gelişmelerin halkımızın medyadan bildiği görünen sebepleri, bir de görünmeyen ama ekonomistler tarafından bilinen sebepleri bulunmaktadır. Aslında kamuoyunda tartışılırken de daha çok görünen nedenlere dayalı tartışmalar yapılıyor. Oysa bu görünen nedenler dışında, tartışılması gereken başta ekonomik olmak üzere, çok daha önemli nedenlerin ve bunların çözümü konusunda atılması gereken adımların olduğunu düşünüyorum.
Döviz kurlarında volatilitenin çok hızlandığı bir dönem yaşamaktayız. Yani döviz kurları son 2 haftada çok hızlı bir şekilde oynadı, 4,90'lardan 7,30'lara kadar çıktı. Bu bağlamda yılbaşından bu tarafa TL'nin, ABD doları karşısındaki değer kaybı yaklaşık yüzde 80'leri buldu. Ardından alınan çeşitli önlemlere de bağlı olarak, kurun bugün itibariyle değeri 5,80'lere kadar geldi. Tabi bu süreçte daha öncede ifade ettiğim gibi önemli dalgalanmalar yaşadık. Önlemler keşke o ilk ortaya çıktığı dönemde alınsaydı, belki bu kadar oynaklık yaşamayabilirdik. Ama sonuçta zararın neresinden dönülürse kardır anlayış ile baktığımızda, şu anda karar alıcıların kısa vadede yapılması gerekenleri büyük ölçüde yerine getirdiklerini düşünüyorum.

Bu çözüm kalıcı mı? Türkiye ekonomisindeki dengeler yerine gelir mi?
Bu soruya cevabım, hayır. Daha farklı şeyleri de yapılması gerektiğini düşünüyorum. Burada ifade etmeye çalıştım şey, yapısal sorunlarımızın çözümüne yönelik önlemlerin alınması gerektiğidir. Oysa dövizdeki dalgalanmanın başladığı andan içinde bulunduğumuz ana kadar alınan önlemeler çok kısa vadeli, şok etkisine sahip dediğimiz tedbirlerdir. Yaşadığımız sorunlar ekonomik dengemizi etkiledi. Makro değişkenler üzerinde olumsuz etkiler yarattı. Döviz kurlarındaki artış girdi maliyetlerdeki artışa bağlı olarak enflasyona yansıyacak. Zaten enflasyon oranımız yükseliyordu, bu durumda daha da yükselecek. Diğer yandan şok tedbirlerden birisi olan faiz oranlarının artırılma noktasında çekinceli davranılsa da, piyasa bunu dinlemiyor ve kendi yolunu buluyor. Öyle ki, 2 yıl vadeli devlet tahvilinin faizi ki, bu aynı zamanda gösterge faizi olarak da bilinir, %30 düzeyine çıkmıştır.

Önümüzdeki günlerde bir düşüş bekliyor muyuz?
Önce Türk lirası dolar karşısında neden değer kaybediyor? Buna bakmak lazım. Burada problemin nedenlerini doğru ortaya koyarsak, kurdaki artışın devam edip etmeyeceği yönünde daha anlamlı çıkarımlar yapabiliriz. Şimdi, döviz piyasalarında çeşitli döviz kuru rejimleri bulunmaktadır. Bunların neler olduğuna burada girmeyeceğim. Ancak bizde uygulanan kur rejimin, serbest kur rejimi de denilen dalgalı döviz kuru rejimi olduğunu ifade edeyim. Bu rejimin geçerli olduğu ekonomilerde kur, arz ve talebe bağlı olarak belirlenir. Yani ABD doları ve Türk lirası açısından konuyu analiz edersek, doların TL karşısındaki değeri dolar arzı ve dolar talebi tarafından belirlenir. İktisat biliminde şöyle bir kural vardır: Diğer şartların sabit olduğu bir durumda, bir mal ya da hizmetin arzı sabitken, talebi artarsa o ürünün fiyatı yükselir. İşte Türkiye'nin temel problemi de tam burada karşımıza çıkıyor. Dolar talebimiz çok yüksek, ancak bunu karşılayacak dolar arzı yeterli değil. Dolayısıyla dolar talebi dolar arzını aştığı zaman, doların TL karşısındaki değeri de artıyor.
Öte yandan ülkemizin kronik hale gelmiş bir cari açık problemi de bulunmaktadır. Ekonominin temel problemidir ve son yıllarda ortaya çıkmış bir sorun değildir, uzun yıllardır devam eden bir sorundur. Zaman zaman boyutları genişler zaman zaman daralır. Cari açığın nedenlerinden en önemlisi üretim yapımız ve ekonomik büyüme beklentilerimizdir.
Yüksek ekonomik büyümeyi öncelikli makroekonomik hedef olarak belirlerseniz, bu büyümenin kaynaklarını iyi belirlemeniz gerekir. Büyüme şudur; Bir ekonominin üretim gücünün bir yıldan diğer yıla artmasıdır. Bunu orantısal olarak ortaya koyduğumuzda, büyüme oranını olarak ifade ederiz.

Peki, bir ekonomi nasıl büyür?
Tabi ki yatırımlarla büyür. Eğer siz üretim gücünüzü arttıracaksanız, o üretim gücünün arttırılması için gerekli yatırımları yapmanız gerekir. Yatırımların kaynağı da öncelikli olarak iç tasarruflar olmalıdır. Yani yeterli iç tasarrufunuz varsa yatırımlar sorun olmaz. Yatırımlarınız artarsa ekonominin üretim gücü artar. Buna bağlı olarak işsizlik azalır ve diğer olumlu gelişmeler ortaya çıkar.
İşte Türkiye'nin bu konuda da önemli kısıtları bulunmaktadır. Bizim iç tasarruf oranı ve düzeyimiz düşük olduğu için, tasarruflar yatırımlara denk gelmiyor. Aradaki farkı nereden karşılıyoruz, dış tasarruflardan (yabancı sermaye) karşılıyoruz. Türkiye'de cari açığın milli gelire oranı % 6'lar düzeyindedir. İktisat literatüründe genel bir kabul vardır; Ekonomide cari açığın milli gelire oranı % 5'in üzerine çıkarsa, bu durum kriz göstergesi olarak kabul edilir. Biz de zaten uzun dönemdir böyle. Yani cari açık problemimiz olduğu sürece döviz talebimiz olacak, döviz talebimiz olduğu ve döviz arzının kısıtlı olduğu sürece, doların TL karşısındaki değeri artacaktır.

Burada yapılması gereken nedir?
Cari açığın önüne geçilecek önlemler alınması gerekiyor. Yani büyüme oranlarımızın daha istikrarlı ve sürdürülebilir düzeylere çekilmesi gerekiyor. Bu yeterli değil. Bu olayın bir boyutudur. Diğer boyutu ise büyümenin nasıl yani hangi sektörlerden kaynaklandığı da önemlidir.
Bu konuda ele alınması geren bir diğer konu da Maliye politikası uygulamalarıdır. Dün Sayın Albayrak'ın yabancı yatırımcılara yönelik gerçekleştirdiği bir telekonferansta yaptığı bir açıklama var. Mali kural uygulamasına geçeceğiz diyor. Yani kurallı maliye politikası sürecine gireceğiz. Bunları yapabilirsek orta vadede döviz probleminin önüne geçebiliriz. Yeterli mi? değil.
Aslında ülke ekonomisinin temel yapısal problemleri bulunmaktadır. Bu yapısal problemlerin çözümü noktasında artık bir şeyler yapılması gerekiyor ve bu problemlerin de çözüme ulaşması gerekiyor.

Nedir bu problemler?
Bu problemler; eğitimden, üretim yapısına ve sosyal güvenlikten, hukuk uygulamalarına kadar geniş bir yelpazede sıralanmaktadır. Zamanımızın bunların tamamını ele almaya yeterli olmadığını biliyorum. Gelin isterseniz bunlardan birisine kısaca değinelim.
Üretim yapımızın mevcut durumu ve sürdürülebilirliği önemli bir konudur.. Geçtiğimiz yıllarda büyüdük, ama nasıl büyüdük? Büyürken aslında bizim ithalatımız da artıyor. Neden? Çünkü bizim üretim yapımız ithalat ağırlıklı. Üretimin yaklaşık % 60'ı ithalata bağımlı bir durum arz ediyor. Yani siz o ithalatı yapamazsanız üretim de yapamazsınız. İthalatı dövizle yapıyorsunuz. Dolayısıyla döviz talebiniz artıyor. Burada karşımıza çıkan çözüm de üretimdeki ithalata bağımlılığın azaltılmasıdır. Artık yerli kaynaklarımızla üretim yapabilme noktasına gelmemiz gerekiyor.
Yani sonuç olarak toparlarsak; Döviz talebini kısacı, döviz arzını artırıcı önlemleri almamız gerekiyor. Eğer biz daha çok yatırım yapmak istiyorsak, iç tasarrufları artırmamız gerekiyor. Başta özel sektör (reel ve finansal) olmak üzere ekonomideki borçlanma yapısının iyileştirilmesi gerekiyor. Diğer yandan maliye politikalarında gelir gider dengesinin iyi ayarlanması gerekiyor. Bir diğeri, merkez bankası bağımsızlığını korumanız gerekiyor. Karar alıcılar merkez bankasının bağımsızlığı ile ilgili şüphe uyandırıcı beyanları uluslararası sermayeyi ürkütüyor. Bu da bize gelecek yabancı sermayenin daha ürkek olmasına neden oluyor.
Editör: TE Bilisim