24 Ocak 1993,

23 yıl önce Ankara'da kar altında bir sokak…

Köroğlu Caddesi'nin hemen paralelindeki Karlı Sokak…

Uğur Mumcu,

Sürekli ölüm tehdidi aldığı için, evden çıkıp arabasına binerken, eşinin ve çocuklarının beklemesini adet edinmiş…

Aracına biniyor, çalıştırıyor, sorun yoksa eşi ve çocukları da gelip biniyorlar…

Uğur Mumcu,

O gün de aynı yolu izledi…

Arabasına bindi, kontağı çevirdi…

Yanlış hatırlamıyorsam 73 model reno marka otomobil büyük bir gürültüyle patladı…

Uğur Mumcu artık yoktu…

***

Cenazesine yüz binlerce kişi katılmıştı,

Yağmur hiç durmadan yağmıştı…

Kızılay Meydanı'ndan başlayan kalabalık yollara sığmıyor, cenazenin kaldırılacağı Maltepe Camii'ne ulaşılamıyordu…

Oradaydım, o kalabalığın içinde…

Ve o kalabalık bir kişi bile eksilmeden toprağa verildiği mezarlığa kadar yürümüştü…

Ve yağmur hiç dinmemişti…

***

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, Mumcu'nun katillerini yakalamanın, devletin namus borcu olduğu' nu belirterek söz verdiler…

Ancak bu söz bugüne kadar tutulamadı…

Kamuoyu vicdanını rahatlatacak bir sonuç asla alınamadı…

***

Uğur Mumcu arı kovanına çomak sokan bir gazeteciydi…

Hep öyleydi…

Üniversite yıllarından, yaşamının son gününe kadar…

Üstelik bu tavrının ve ısrarının günün birinde yaşamına mal olacağını biliyordu…

Ölümün üzerine üzerine gidiyordu…

Gerçeğin kimi zaman refah ve huzur ama çokça felaket ve ölüm getireceğini biliyor, halkı bu felaketten uzak tutma çabası içinde, kendisinin de bir nebze olsun katkısı olacağını biliyor ve sırf bu yüzden üzerine üzerine gidiyordu…

***

Uğur Mumcu'ya bunu yapanlar, kuşkusuz hala aramızdalar…

Birey olarak olmasa bile,

Kafalarıyla, nefretleriyle, kalleşlikleriyle…

Ve O'na yaptıklarını yeniden yapmak için gözlerini bir saniye bile kırpmayacaklardır…

Türkiye'nin çok büyük bir hızla,

Kin, nefret ve kan uçurumuna doğru sürüklendiği şu günlerde, elimizde Uğur Mumcu'yu anma çabalarından daha fazlası olmalı…

O'nun cesaretinin, inadının ve gerçekten vazgeçmeyen tavrının görüntüsü, her geçen yıl biraz daha silikleşirken, bu ülkenin başka Uğur Mumcular yetiştirmek konusunda bu kadar kısır ve bu kadar tembel olması, birçoğumuzun zoruna gidiyor değil mi?

Dostoyevski şöyle diyor;

'Hepimiz her şeyden sorumluyuz…'

Evet, hepimiz her şeyden sorumluyuz ve gözlerimizi kapatıp unutmayı bile beceremeyecek hale geleceğiz yakında…

İşte o zaman, hepimiz olamasa da, bir kaçımız Uğur Mumcu olabilecek mi acaba?