Yarın Ramazan Bayramı. Tüm okurlarımızın bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.

ALIŞKANLIKLAR DEĞİŞİYOR

Bayramlar, aile ve toplumdaki birlik ve beraberlik duygularını pekiştirme de çok önemli günlerdir. Yıllardan beri hep “Nerede eski bayramlar” muhabbeti vardır. Herkes kendi çocukluğundaki bayramları özler. Kendisi sonrasındaki kuşaklarda yaşanılan bayramlarda yine aynı tadı alamamaktan yakınırlar. Ama bu konuda göz ardı edilen bir nokta var. Her yeni kuşakta insanların yaşam alışkanlıkları da gelişiyor. Teknoloji gelişiyor. Düşünceler değişiyor. Eskiden şehirlerarası yolculuklar çok zordu. Bugün şehirlerarası yolculuk yapmak kolaylaştı. Hızlı trenle, uçakla ve yeni otobüslerle konforlu bir ortamda yolculuk yapılabiliyor. Vatandaşlar uzun bayram tatillerini güneyde 5 yıldızlı otellerde geçirmeye başladı. Bu da “Eski bayramlarda büyükler ziyaret edilirdi. Şimdi tatil olarak kullanılıyor. Çocuklar anne ve babalarının bayramlarını ziyaret ederek kutlardı. Şimdi telefonla arayarak kutluyorlar” eleştirilerine neden oluyor.

YENİ BİR ŞEYİN ALINMASI BÜYÜK BİR MUTLULUKTU

Herkes kendi çocukluğunun bayramlarını arıyor. Bu da çocuklar için bayramın aynı bir önemi olduğunu gözler önüne seriyor. Çocukluğum 1980’li yılların başında geçti. O zamanlarda annelerimiz bayram temizliği ve hazırlıklarına bir hafta önceden başlardı. Tepsilerle baklavalar veya kadayıflar pişirilirdi. Bayram sonuna kadar fırınlar tatil olduğu için 4-5 günlük ekmek alınırdı. O yıllarda bayramda alınan bir çift ayakkabı biz çocukları sevindirirdi. Öyle marka düşkünlüğü kimsede yoktu. Ağabey ve ablasına küçük gelen elbise ve ayakkabılarla büyüyen biz çocuklar için kendilerine yeni bir şey alınması büyük mutluluktu. Babayla birlikte bayram namazına gitmek de erkek çocukları için büyük mutluluktu. Evlerde anne babanın ellerini öptükten sonra hep beraber kahvaltı yapılırdı.

ESKİDEN KOMŞUYA EMANET EDİLİRDİ

O yıllar da evler müstakil bahçeli tek katlı idi. Oyun oynanacak çok boş arsa vardı. Annemiz bize bir torba verirdi. Arkadaşlarımız ile birlikte tüm komşuları gezip, onların bayramlarını kutlardık. Onlarda torbamıza fıstık şeker koyarlardı. Çok azda olsa kenarları oyalı mendillerin içinde bayram harçlıkları da verenler olurdu. O parayla bakkaldan gazoz, gofret alırdık. Çok para toplanıldığı takdirde Adalar’daki lunaparka gider eğlenirdik. Yeni Sineması’nda karete filmi izlemeye giderdik. Şimdiki çocuklar ellerinde torba ile tüm sokağı dolaşarak şeker toplamıyor. Apartmanda büyüyen çocuklar sadece apartmanda tanıdıkları birkaç dairenin zilini çalarak, bayram şekerlerini alabiliyor. Çünkü aileler olarak bizler buna izin vermiyoruz. Artık sokağımızda yaşayanlara güvenmiyoruz. Değil sokağımızdaki insanları, oturduğumuz apartmandaki üst komşumuzu tanımıyoruz. Annelerimiz bizi sokakta oynarken, komşularına emanet edip çarşıya gidebilirdi. Komşular sokaktaki tüm çocuklara kendi çocukları gibi bakardı. Sokakta herkes birbirini tanırdı. O yıllarda kimin hastası var, kimin sıkıntısı var bilinirdi. Hastası, cenazesi olan komşulara yemekler taşınırdı. Sokağa gelen yabancı insan hemen fark edilirdi.

ONLARIN EKSİKLİĞİ HÜZÜN VERİYOR

Her evde telefon yoktu. Bizim evimizde de telefon yoktu. Akrabalarımızı, dostlarımızı telefonla değil, ziyaret ederek bayramlarını kutlardık. Eskiden Adalar civarında çok sayıda kartpostal satıcısı vardı. Birbirinden güzel doğa manzaraları, futbol takımı oyuncularının resimleri, sinema ve müzik dünyasının yıldızlarının fotoğraflarının olduğu kartpostallar büyük ilgi görürdü. Herkes yakınlarına, başka şehirlerde yaşayan dostlarına kartpostallar göndererek, bayramlarını kutlardı. Şimdi onların yerini cep telefonuyla gönderilen SMS’ler aldı. Annemi 2006 yılının 3 Ekim’inde kaybettim. Babam da 3 Mayıs 2013’te vefat etti. Onları kaybettikten sonra anne ve babanın değerlerini daha iyi anlıyorsun. Özellikle bayramlarda onların eksikliği insana hüzün veriyor. Bayram ziyaretinde çaldığınız kapının arkasında anne ve babanızın olması çok güzeldir. Bayram tatiline gidecek olsanız bile yolculuğa çıkmadan anne babanızın ellerini öpüp, hayır dualarını almaya çalışınız. Bunu her bayram ertelerseniz bir gün vakit çok geç olabilir…

***

NOSTALJİ

TÜRK ESKRİMİN GERÇEK EFSANESİ OSMAN ZEKİ ÖZDEN

Tarihi fotoğrafta Türk Eskriminin ve Eskişehir Demirspor Kulübü’nün efsane isimlerinden Osman Zeki Özden kazandığı kupayla görülüyor. Özden 1933 yılında Eskişehir’de doğdu. 1948 yılında Eskişehir Demirspor Kulübü’nde eskrime başladı. Türkiye Şampiyonalarında defalarca birinci, ikinci ve üçüncü oldu. Çeşitli dönemlerde oluşturulan millî takımlarda yer alarak ülkemizi temsil etti. 1968 yılında düzenlenen Balkan Şampiyonası’nda 3. olan Epe Takımında yer aldı. Eskişehir’den milli takıma 22 sporcu yetiştirdi. 1970 yılında itibaren Milli Takım Antrenörü oldu. Bu görevi 24 yıl sürdürdü. Pek çok Balkan ve Dünya Şampiyonalarında Milli Takım Antrenörü olarak görev aldı. Çeşitli federasyonlarda asbaşkanlık, teknik kurul başkanlığı görevi yaptı.  Özden aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası hakemlerinden birisi oldu. 11 Ağustos 1996’da vefat etti. Eskrim ve spor camiası bu büyük sporcu ve teknik adamı unutmayacaktır. Mekanı Cennet olsun...

***

ÇİVİ

“İki şey mühimdir, birincisi okyanus gibi bol haysiyet, ikincisi Elif gibi dimdik şahsiyet.”

***

***

FIKRA

HANGİ SEYAHAT?

Bir havayolu iş adamları için özel bir promosyon başlatır: Biletini satın al, eşininki bedava.

Başarılı bir kampanyadan sonra havayolu bütün eşlere seyahatin nasıl geçtiğini sorar. Aldıkları cevap aynıdır: Hangi seyahat?

UNUTULMAZ REPLİKLER

“Eğer kafan kesilecekse, sakalın için üzülmene gerek yoktur.” Seven Samuraı- Yedi Samuray