Şehirlerin de insanlar gibi ruhları vardır…
Bazen kırılgan, bazen kararlı,
Kimi zaman alıngan, kimi zaman neşelidir…
Duygulu, hassas, kibar, kimi zaman arsız ve saygısız…
Güneşsiz gri günlerde, şehrin sokaklarındaki buz beyazı evlerin sıcaklığında başka bir ruh haline dönüşür…
Eskişehir de öyle…
Eskişehir'in de bir ruhu var…
Çok uzun yıllar boyunca unutulmuş, bir kenara itilmiş, insanlar yalnızca içinden geçip gitmiş…
Akıllarda kalan ses,
Gece yarısı gara giren trenlerin camlarından içeri dolan 'simit ve ayran' sözleri olmuş…
Bir de, insanı soluksuz bırakan ayazı…
Cılız sokak lambalarının aydınlattığı karanlık sokakların kenarından geçip gitmiş o trenler de…
O unutulmuşluk ve itilmişlik şehrin ruhunda derin izler bırakırken, insanları da, mutluluklarını, kendi küçük dünyaları içinde aramalarına neden olmuş…
Sonra bir şey olmuş…
Başka bir şey…
Şehrin ruhunu değiştiren, canlandıran bir şey…
***
1999 yılında genel seçimle birlikte yapılan yerel seçimlerde Eskişehirliler bir tercihte bulunurlar…
Hemen tüm Eskişehirlilerin ismini bildiği, kendisini tanıdığı bu isim Yılmaz Büyükerşen'dir…
Bu şehirde doğmuş,
Bu şehirde büyümüş,
Bu şehirde okumuş…
Hayatı boyunca, askerliği ve görevle yurt dışında bulunduğu dönemler dışında hep bu şehirde yaşamıştır Büyükerşen…
Anadolu Üniversitesi'ni ve onun bünyesinde Açıköğretim Fakültesi'ni kurmuş, uzun yıllar rektörlük görevini sürdürmüştür…
Yılmaz Büyükerşen'in en büyük özelliklerinden biri bence şu…
O'nun, Eskişehir'le ilgili hayalleri…
Tamam, hepimizin hayalleri olabilir, hem kendimizle hem şehrimizle ilgili…
Ancak,
Yılmaz Büyükerşen'i ayıran özellik,
Hayallerini gerçekleştirecek gücü ve kararlığı olması…
Siyasetin,
Dirençli olmazsanız sizi sürükleyip kendi istediği yere götüreceğini iyi bilmesi,
Kararlığı ve Eskişehir halkından aldığı güçle bir araya gelince…
İşte orada Eskişehir'e bir haller oldu…
Şehrin, yerin yedi kat altında sıkışıp kalmış başka bir yüzü çıktı ortaya…
Olan 'bir şey' buydu…
***
Değişen şehrin yolları, sokakları, binaları değildi…
Porsuk'tu değişen, Porsuk'un köprüleriydi…
Belediye otobüsleriydi, akşam eve gidişlerdi…
Köprülerin korkuluklarındaki, bulvarların refüjlerindeki çiçeklerdi…
Ağaçlardı, ağaçların söylediği şarkılar…
Akıllarda replikler, kulaklarda tınılar yankılanıyordu artık…
Ve Eskişehirli o kadar çok sevdi ki bu değişimi, kendisi de bu değişimin bir parçası olmaktan hiç gocunmadı…
***
Yılmaz Büyükerşen,
Eskişehirlilere,
Yalnızca bir tek şey için söz verdi…
'İçinde yaşamaktan mutlu olacakları ve gurur duyacakları bir şehir…'
Bunun dışında hiçbir vaatte bulunmadı, başka bir şey için söz vermedi…
Yalnızca bir söz, bir vaat…
İsmi de cismi de, bugünkü 'ESKİŞEHİR' olan bir söz ve vaat…