Küreselleşme (gerçek anlamıyla emperyalizm) son yıllardaki geri gidişine dur diyebilmek için, kendisinin de merkezi olan ABD'de yeni bir ürünle kendini gösterdi.
Tüm ülkelerde artan otoriter yönetim arzusu, kapitalizmin yeni dönemiyle ilgili bize biraz ışık tutmakta…
Trump, küreselleşmenin yeni ürünü.
Yıllardır emperyalizmin artı değerlerinden fazlasıyla nemalanan ABD halkı, ilginç bir seçimle, alışılmadık söylemleri olan Trump'ı başkan seçti.
Ülkemizde sandıktan çıkan oyları iskambil destesi gibi sayarak 'işte milli irade' diyenler bilmem farkında mı?
Eğer seçimi parmak saymaca olarak görürsek, ülke totalinde daha çok oy alan Hillary Clinton başkan olurdu. Oysa başkanı bir temsiliyet mekanizması seçtiğinden, Seçici Kurul'a daha fazla delege sokabilen Trump, ABD Başkanı oldu.
Demek ki, ABD'de milli iradeyi parmak hesabı oylar değil, o oyların temsilcileri belirlemiş. Niceliği, nitelikli delegeler temsil etmiş.
***
Trump, Beyaz Saray'a elinde bir üçgenle geldi.
Bir köşesi göçmen politikalarına,
Bir köşesi milli ekonomiye,
Bir köşesi askeri politikalara ait üçgen bir paket…
'Olmazsa olmazım' demişti ve daha ilk günlerinde yedi Müslüman ülke vatandaşına ABD'ye giriş yasağı getirdi.
Hemen ardından, referanduma gitmeye hazırlandığımız şu günlerde, bizdeki taslakta olmayan, muhalif dilin bir yerlerini yırtarcasına bağıra bağıra anlatmaya çalıştığı, ülkemizde olmayan yargısal gelişmelere tanık olduk.
ABD başkanlık sisteminin 'denge-denetim' mekanizması olan 'yargı' devreye girdi. Başkanın imzalayıp yürürlüğe koyduğu kararnameleri iptal etti.
Trump üçgeninin bir köşesi adalete takıldı.
***
Trump, seçim kampanyasında 'korumacı ve milli ekonomi' yaklaşımıyla, ABD'nin serbest ticaret ve sermaye hareketine, sınırlar getireceğini açıklamıştı.
Olabilir mi?
ABD'de tüketilen malların büyük çoğunluğu Çin'de üretiliyor. Çin'deki üretimin kaynağı ise ABD sermayesi...
Sermayenin Çin sanayisiyle kucak kucağa ortak bir hayat yaşadığını düşünürsek; ikinci köşe de reel gerçeklere takılacağa benzer.
Amerikan sermayesi fabrikalarıyla birlikte, ucuz üretim için Çin'e akmış durumda. Ucuza üretip, ABD içinde ucuza pazarlayarak palazlanmakta. ABD halkı Çin üretiminin yarattığı refahtan ve ucuzluktan memnun.
ABD karşısında sürekli ticaret fazlası veren Çin de bu işten; ABD yatırımlarının yarattığı istihdamdan ve ekonomik kazançlardan memnun.
O kadar memnun ki, 'aman ABD sermayesinin başına zeval gelmesin' diye kazandığı parayı yine ABD senetlerine yatırıyor.
Alan razı, satan razı düzeni anlayacağınız!
Bakalım, Trump'ın parmağının ne kadarı tıkır tıkır işleyen bu düzene girebilecek?
***
Üçüncü köşe bizim en çok etkileneceğimiz köşe.
Trump, ABD'nin Suriye'deki askeri varlığını azaltmak istiyor. IŞİD'i bir ayda bitirmek, sonra da çekilmek amacında.
Yıllarca şuna destek, buna destek oluyor diye suçladığımız, 'Eeeyyy!' nidalarıyla dayılandığımız ABD, bizim NATO içindeki en önemli partnerimiz.
CIA'nın yeni direktörü Mike Pompeo'nun ilk ziyaretini Türkiye'ye yapmasını iyi okumak gerekir.
Belki FETÖ ve YPG'nin gerçek yüzünü anlatma şansı buluruz.
Ancak diğer ihtimaller mide bulandırıcı.
Ya Fırat Kalkanı Harekatı'nın akışı değişirse…
Ya da, güvenilir ortak diye sırtımızı sıvazlayıp; Suriye'den çekeceği askeri gücün yerine vurucu güç olarak bizi koymak isterse…
Ve ülkemiz için yeni yangın ocakları üretmek yoluna gidilirse…
O zaman işimiz çok zor.
Böyle giderse,
'Allah Trump'ımızı verecek!'
Aleyhimize bir şeylerin olmaması dileğiyle…