Geçen yazımızda, belediyeleri 'devlet içinde devlet' olmakla suçlayanların, gerçekten 'devlet içinde devlet' gibi hareket eden tarikat ve cemaatleri görmezden geldiğini anlatmaya çalışmıştık.
Kanuni Sultan Süleyman, 'halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi' mısrasıyla sağlığın önemini anlatırken, devlet kavramının yüceliğinin de tespitini yapmıştır.
Birilerine göre devlet anadır, babadır; birilerine göre ekmek kapısı, birilerine göre oy verdiği parti, birileri için ele geçirilmesi gereken kaledir.
Kör değiliz ya; biz de kendi dünyamızdan devlet kavramına bir göz atalım dedik.
***
Doğanın kendisinde devlet yoktur; devlet, doğadan ve diğer insanlardan korunabilmek için, insanoğlu tarafından icat edilmiştir.
Doğayla mücadele 'teknoloji'yi, insanlarla mücadele de 'ideoloji'yi geliştirmiştir.
Asırlardır, devletin gücü teknoloji ve ideolojiyi geliştirme/kullanma becerisine bağlı olmuştur.
Teknoloji geliştikçe, devlet doğaya ve öteki insanlara karşı daha güçlü olmuş;
İdeoloji geliştikçe, insanların devlete olan sadakati ve kabulü artmıştır.
Tabii ki bugünün bölücü, ayrıştırıcı, dışlayıcı, insanları birbirine düşman eden, malzemesi fitne olan ideolojilerden bahsetmiyoruz.
Özellikle 'eşitlik, hak, hukuk, adalet, demokrasi' gibi unsurlara sahip ideolojiler, o devletin mensuplarının tarih boyunca huzurlu, güvenli ve mutlu yaşamalarını sağlamıştır.
***
İnsanlık tarihi, teknoloji ve ideolojinin gücünü kullanan devletlerin doğayı ve öteki insanları yok edişinin örnekleriyle doludur.
Teknoloji doğayı tahrip edip yaşanmaz hale getirirken, ideoloji de bünyesindeki değerleri yok edecek yollara saptığında; yeryüzünde düşmanlıklar, savaşlar, ölümler artmıştır.
Doğal olarak koruyucu olumlu anlama sahip devlet anlayışı, yıkıcı olumsuz bir devlet anlayışına dönüşmüştür.
***
Devlet insanı korumak, insanın mutlu olmasını sağlamak için vardır, demiştik.
Öyleyse insanoğlu, devletin olumsuzluk deryasına evirildiği bu sonuca nasıl oldu da geldi?
Dünyanın geldiği bu yer neyin nesi?
Anlamamız gereken de bu galiba!
***
İnsanoğlunun gelişmesi, devlet kavramındaki aşamalar ve ulaştığı yer bir evrim sürecini anlatır.
Geldiğimiz nokta ise, çağımızın iktidarlarının sorumlu olduğu insanları değil de, yalnızca kendilerini düşünmeye başlamasının kaçınılmaz sonucudur.
Rant için doğanın tahrip edilmesinin yolunun açılması; çıkar için kendini devlet yapan demokrasi, hak, hukuk, adalet, eşitlik gibi değerleri yok saymaya başlaması;
Devletin mucidi olan insanların, kendisini korumasını beklediği devletten sakınmasına neden olmaktadır.
Devletin getirildiği bu aşama,
Tarih bilimine de, siyaset bilimine de, insanlığın evrimine de uygun olmayan bir aşamadır.
***
Bu aşamada kendisine verilen imkanları kullanıp göğsünü siper edercesine iktidarı savunanların büyük kısmı yanlışları fark etse bile;
Tatlı gelen rantları, sahip oldukları keyifli mevkileri bırakmak zor geldiğinden, sonuna kadar 'iktidarın yanındaymış' rolünü oynamaya devam etmektedirler.
Rant ve mevki hırsıyla çalışan 'yandaşlık tulumbası', zaman içinde alttan yukarıya yeni hırslı yandaşlar pompaladıkça, bazıları rant havuzundan dışarı taşmakta;
Ancak o zaman, bazı değerler olmadan devletin de var olamayacağını fark etmeye başlamaktadırlar.
Ne hikmetse, ancak o zaman gözleri açılıyor; akıllarına insan hakları, adalet, demokrasi gibi kavramlar geliyor.
Eski müttefik tayfa gemiyi terk ederken, yeni yeni gemilerde yelken açmaya çalışırken, sosyal evrimden anlamayan iktidarın devleti getirdiği noktayı fark etmeyenler ise,
Baskılarını ve yalanlarını sürdürmeye devam ediyorlar.
***
Her zaman bu baskıları, haksızlıkları, yalanları alkışlayacak yandaşlar bulunabiliyor.
Çünkü…
'Çıkar için kör gibi bakma hastalığı, insanın yaradılışında var.'