İşin aslı; toplum olarak, birey olarak bir 'ahlak sorunu'muzun var olduğu gerçeğinin farkında olduğumuzdur.

Biz normal ve çağdaş, insanı insan yapan değerlerden yıllardır o kadar uzak kaldık ki…!

Unuttuk erdemleri, unuttuk övündüğümüz insani yaklaşımları.

Son yıllarda 'Ne oldu bize?' mealinde, içi çığlık dolu yüzlerce yazı yazıldı gazetelerde.

Ahlak standardının başında 'insani değerlere sahip olmak' vardır.

Tüm inançların 'başlangıç noktası' da burasıdır.

İbadet, uhrevi ve dünyevi inanışlar bu başlangıç noktasının üzerine inşa edilir.

Son yıllarda karşılaştığımız örnekler, sadece inançlı olmanın veya inançlı görünmenin ahlak sorunumuzu çözmeye/perdelemeye yetmediğini gösteriyor bize.

Öncelikle ahlaklı insan olmak gerektiği gerçeği yüzümüze çarpıyor sürekli.

***

Askerden yeni gelen bir oğul var.

Ya da kız, okulunu yeni bitirdi.

Yaşamını sürdürebilmesi için bir işe ihtiyacı olduğu kesin.

İş aramanın yolları belli:

İŞKUR'a gidilir.

KPSS'ye girilir.

Eleman ihtiyacı olan iş yerlerine CV bırakılır.

Görüşmeler yapılır.

En azından, gazetelerdeki iş ilanlarına bakılır.

Hepsi iş bulabilmenin görüntüsel ve zorunlu işlemleri…

Bunları herkes zaten yapıyor.

Bu işlemsellik iş bulmaya yetmiyor.

Arkasından başka işlevsel ilişkiler kurulması gerekiyor.

***

Bu çağda toplumda işlevsel olan:

Su başında duran partinin il ya da ilçe teşkilatlarına uğramak; ya da tanıdık bir partili şahıs bulmak; aracı olacak birilerine ulaşmaktır.

Sakın kimse 'ben bu yola başvurmadım' demesin,

Torpille iş aramak bizim genimize yerleşmiş.

***

Peki, bu yol ahlaki mi?

Hak edilmiş olabilir.

Liyakat uygunluğu da vardır belki.

Kimse işe girişlerde, tayinlerde, terfilerde 'hak eden'lerin yüzdesini verebilir mi?

Ya o işe ya da o mevkiye hak etmeyenler doldurulmuşsa..!

Başkasının hakkı olanı,

Torpille elde etmek ne kadar ahlaki..?

***

Tüm inançlar ahlaklı olmayı öğütlerken,

Hem inançlı görünüp hem de bu haksızlıklara, ahlak dışı yaklaşımlara bulanıyorsak…

Ne kadar inançlı/ahlaklı olabiliriz ki!

'Başka çare yok!' türünden düzen savunmacılığına soyunmanın gereği yok.

Bu düzen, orta ve alt düzeylerdeki siyasilerin yaşam kaynağı gibidir ve bizzat insanlar tarafından tasarlanmıştır.

Binlerce liyakat sahibi insanımız da bu çarkın dişlileri arasında haklarını yitirip, başka hayatlara savrulup sürüklenmektedir.

***

Kısacası;

Toplumca 'yoz bir ahlak denizi'nde yüzmekteyiz.

Bu denizin bedenimize yapışan çirkinlikleri, günü gelince beş duyu organlarına hitaben önümüze düşüverir.

Utanmasını bilene..!