TÜRGEV, Birlik Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, İHH, Ensar Vakfı, Önder…

Adlarına sivil toplum örgütü diyorlar. Ülkemizin en demokratik söylemlere sahip tarafsız kuruluşları sanki!

Bir araya gelmiş bir platform oluşturmuşlar.

'Türkiye Anayasa Platformu' diye bir birleşim.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı destekli bir girişim. Destekli de olabilir, zorlamayla da.

Bir de sloganları var: 'Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte'

'Arama konferansları' düzenliyorlar. Aslında 'arama' değil de 'ikna' konferansları…

***

İlk konuşmayı da tarafsız (!) Cumhurbaşkanı yaptı:

'Biz parlamenter sistemin miadını doldurduğuna inanıyoruz. Yeni Türkiye'nin inşası sürecinde yeni anayasa ve onunla birlikte hayata geçirilecek başkanlık sistemine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.'

Bunu yeni duymuyoruz. Birkaç yıldır Cumhurbaşkanı tarafından dillendiriliyor.

Çok inanmasalar da tepeden gelen zorlamayla AKP milletvekilleri, yandaş köşe yazarları, kendine muhafazakar düşünce adamı diyen zat-ı muhteremler de savunuyor.

İnanamasalar da destekliyorlar.

***

'Başkanlık sistemi Tayyip Erdoğan'ın kişisel meselesi değildir. Akıl süzgecinden geçirmek yerine şahsıma indirgeyen, bu basitliğe düşen herkes ülkemize ve milletimize karşı büyük vebale girer.' diyor.

Görüntü; Cumhurbaşkanı istiyor, vatandaşın önüne hazır bir kanaat koyuyor ve 'destekleyin' diyor.

Biz şimdiye kadar Cumhurbaşkanı'nın söylediklerine karşı çıkan birini göremedik AKP kanadında.

Bir iki ağzını açan da anında susturuldu.

Öyleyse, tam da öyle!

Cumhurbaşkanının kişisel meselesi…

***

'7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında bu konuda bedelini hala ödediğimiz bir tereddüt yaşandı mı? Yaşandı. Her taraf kan gölüne döndü mü? Döndü. Niye? İşte açık ortada! Koalisyon zemini ortaya çıktı, bunu fırsat bilen yamyamlar ülkemizi kan gölüne döndürdü.' diye devam etti.

Kısacası; bütün suç 'koalisyon ihtimali'nin ortaya çıkmasındadır ve koalisyon kötüdür.

Oysa koalisyon, 'insanım' diyen siyasetçi kültürünün, 'uzlaşmacı' en uç noktasıdır. Demokratım diyenin benliğini, birikimini kanıtlayacağı en uygun ortamdır.

Ülkeyi kan gölüne döndüren olayların hazırlık aşaması 7 Haziran'dan sonra başlamadı. Önceden, çok önceden, koalisyon ihtimali hiç yokken hazırlanmıştı hepsi. Sadece birileri zamanlamayı ayarlayıp düğmeye basıverdi.

Koalisyon bir kültürdür.

***

Devamla 'Başkanlık sistemi, sağladığı mutlak istikrar ortamı ile Türkiye'yi bu tür sıkıntılardan, risklerden koruyabilme özelliğine sahiptir.' dedi.

Yine sıkıca tutulan istikrar dalı!

Neyin istikrarı, kimin istikrarı?

Merak ediyorum, insanlar istikrardan ne anlıyor?

İstikrar diye diye, istibdat görüntüleri yaşatılıyor. Yoksa istikrar, baskıyla mı sağlanacak?

Önemli olan kişisel egoların değil, devlet adamlığının istikrarıdır. Devlet adamlığı hem tek parti, hem koalisyon dönemlerinde nasıl davranılacağını bilmeyi gerektirir.

***

Bağımsız ve en sivil (!) toplum kuruluşlarının düzenlediği bu konferanslarla yarış başlamış oldu.

Önümüzdeki bahar aylarında hep 'başkanlık' konuşulacak. Vatandaşın önüne 'iyidir' kanaatleri konacak, irdelemeden inanmaları istenecek.

Vatandaş inandırılacak!

Yeni anayasanın başkanlık maddesiyle birlikte neler getireceği, neler götüreceği hiç konuşulmadan.

Düşünmeden!

***

Nuray Mert, köşesinde ele aldığı yazıyı şu sözlerle bitirmiş:

'Ben kendi hesabıma bu gidişi tam bir kabus olarak görüyorum; özgürlük, demokrasi, hak, hukuk derdi olan herkes için benzer bir durum söz konusu.

Bizim gibiler hiçbir devirde makbul vatandaş olmadı, gerisini 'aklı başında muhafazakarlar' düşünsün, onlar için hayat daha zor olacak.'

***

O güzelim, tatlı tatlı esen bahar rüzgarının sesini 'başkanlık' nidaları arasında dinleyeceğiz.