Gazetelerde yer alan haber şu:
'Kayseri'de, bir süredir psikolojik tedavi gören lise öğrencisi, on yedi yaşındaki Egemen F., oturdukları apartmanın dokuzuncu katından atlayarak intihar etti.'
***
Nasıl olacak bu işler böyle.
Bir genç…
Genç mi demeli yoksa çocuk mu…
Bir çocuk daha canına kıydı.
Lise öğrencisi.
Dokuzuncu kattan atlayarak…
***
Sorun ne?
Biz onları mı anlayamıyoruz, onlar bizi mi anlayamıyor?
***
Anne baba ayrı şey istiyor.
Çocuk ayrı şey.
Anne baba ayrı dünyalarda.
Çocuk ayrı dünyalarda.
Anne baba:
'Otur dersine çalış. Bu günler geri gelmez!' diyor.
Doğru, geri gelmez.
Tren bir kez kaçtı mı kaçar.
Hep kaçar.
Ve sen hep kovalarsın.
Orası öyle.
Öyle de…
Hayat da bir daha geri gelmez.
Iskalanan hayat.
Hiç yaşanmadan geçip giden hayat…
Ve en güzel yılları, içi ders kitabı dolu sırt çantasıyla karşılanan hayat…
'Geçmiş zaman olur ki, hayali cihana değer,' derler.
***
Ama işte.
Kime anlatacaksın bunu.
Hangi anneye babaya.
'Biz onun şunu olmasını istiyoruz!'
Yok ya!
O kadar kolaydı da sen neden olmadın?
Şathiyesinde ne demiş Kaygusuz Abdal:
'Kıldan köprü yaratmışsın gelsin kulum geçsün deyü
Hele biz şöyle duralım yiğit isen geç a Tanrı'
***
Sinirlenmek…
Öfkelenmek, köpürmek boşuna.
Boşuna, çocuklara hayatı zindan etmek.
Onların omuzlarına, kafalarımızın içindeki saplantılı dünyayı yüklemek boşuna.
Bu hayat, o çocukların hayatı.
O çocuklar bizim çocuklarımız dahi olsa bu böyle.
***
Ve hayat öyle zor ki artık…
Bir tarafta sınav sınav sınav…
Bir tarafta da, hayatın elinden, hayatın elinden değil de kurnaz mı kurnaz, hiçbir şey bilmeyen ama işini bilen insanların elinden bir şey koparmak o kadar zor ki.
***
Onlarla; gençlerle, çocuklarımızla anlaşmaktan…
Onları anlamaktan…
Onlarla dost olmaktan başka çaremiz yok.
Çünkü bu bizim değil, bu onların hayatı.