(ŞEN GİDİLİP YASLI DÖNÜLEN BİR YOLCULUK HİKAYESİ…)

4 Haziran Pazar sabahı, yaklaşık 30 kişilik gazeteci ekibiyle birlikte, Odunpazarı Belediyesi'nin tahsis ettiği bir otobüsle yola çıktık. Yol boyunca herkesin keyfi yerindeydi. Herkes Süper Lig biletiyle geri döneceğimize o kadar emindi ki, skor tahminlerinde (başta ben olmak üzere) hepimiz uçuyorduk…
İşte bu yazı,
Sonu hüzünle biten bu yolculuğun hikayesidir.

Eskişehirspor taraftarlarının otobüsleri, şehre 25 kilometre kadar uzaklıktaki bir noktada polis tarafından durduruldu. Amaç taraftarların kontrollü bir şekilde ve hep birlikte şehre girişlerini sağlamaktı. Göztepe taraftarları ile karşılaşmamaları için Antalya Emniyeti gereken önlemleri almıştı. Otobüsler, otobüslerin bagajları ve taraftarlar tek tek aranıyordu. Yanıcı (!), kesici ya da başka tür tehlikeli madde-eşya aranıyordu. Bu arada otobüsler bekletilirken, özel araçlar kontrolsüz bir şekilde şehre giriş yapabiliyordu.
Basın otobüsü olduğumuz için bizi önce bıraktılar ancak yaklaşık 5-6 kilometre sonra bir başka trafik ekibi durdurarak, Göztepe taraftarlarının şehre giriş halinde olduklarını ve beklememiz gerektiğini söylediler.
Yeniden izin verilmesinin ardından şehre girdiğimizde ilk karşılaştığımız stadın çevresindeki Göztepe taraftarlarıydı. Ancak sonradan, stadın basın kapısına gelirken gördük ki, Eskişehirspor taraftarları stadın doğu tarafı çevresini resmen istila etmişler. Yer gök kırmızı siyahtı. O kalabalığı görünce içimiz rahatladı.
Bir şekilde yolunu kaybetmiş Göztepeli taraftarlar, Eskişehirspor taraftarlarının arasından ürkerek geçiyorlar ancak en küçük bir sataşma olmuyordu. Tam bir şenlik havası vardı. Kırmızı siyahlı her forma birbirinden destek alıyor, taraftarın gözünde umut ve ışık parlıyordu.


FİŞEKLER MEŞALELER İŞPORTA TEZGAHLARINDA…

Basın mensupları gerekli akraditasyonları yapıp, giriş kartlarımızı alır almaz, haliyle soluğu taraftarların arasında aldık. Saat 19 sularında Eskişehirspor taraftarlarını taşıyan otobüslerin şehre girmelerine izin verilmişti. Önceden gelen taraftarlar, stadın hemen yakınındaki kavşak noktasında otobüsleri karşılıyorlardı. İnsanın tüylerini diken diken eden bir görüntü ve coşku vardı.
Otobüslerin giriş törenlerinin ardından yeniden stada doğru giderken, köfte arabalarının arasında 2-3 tane işportacı görünürde, bayrak, atkı, forma satıyorlar. Ancak formaların hemen yanında büyükçe kutular var. Ve hepsinin içleri, hani o maçın 27 dakika uzamasına neden olan maytap, meşale, ses ve duman bombaları var ya, onlarla dolu. Peynir ekmek gibi satılıyor. İsteyen 3 tane, 5 tane, 10 tane alıyor. Parasına kıyan belki de daha fazla.
İlginç olan, satın alanlardan bazıları bunları stada nasıl sokacaklarını aldıkları tezgahtaki kişiye soruyorlar. O da akıl veriyor; 'Kemerinin içine sok geç…'
İşin asıl ilginç olan tarafı ise, ortalık polis kaynıyor…
Ve bir tane polis işporta tezgahının başına gelip de, o maddeleri neden sattığını sormuyor, satmaması gerektiğini söylemiyor…
Aynı durum, muhakkak Göztepe taraftarlarının bulunduğu tarafta da vardı. Ve belki de, maçı kaybetmemize yol açan en önemli etkenlerden biri, bu maddelerin 'taraftar gruplarının ve liderlerinin de kontrolleri dışında' yapılan bu gelişigüzel satışlardı.

GÖZTEPE TARAFTARI HİÇ SUSMUYOR…
Saat 20.30'u gösterdiği sıralarda herkes tribünlerdeki yerini almıştı. Göztepe taraftarının, Eskişehir taraftarından hiç de aşağı kalır bir tarafı yoktu. Belki de Süper Lig'den 14 yıldır uzakta kalmanın ve bu kadar yaklaşmış olmanın motivasyonu ve haliyle de zaten coşkulu bir taraftar olmaları nedeniyle zaman zaman bizimkileri bastırdıkları bile oluyordu.
Ancak stadın akustiğinin de etkisiyle inanılmaz bir ses fırtınası vardı. Yanı başınızdaki kişiyle bile konuşurken bile duymak için özel çaba harcamanız gerekiyordu.

MAÇ BAŞLAR BAŞLAMAZ…
Saatler 21.30'u gösterdiğinde herkes nefesini tutmuş, hakem Ali Palabıyık'ın başlama düdüğünü bekliyordu ki; düdük çalınır çalınmaz, Göztepe tribünlerinden yağmur gibi meşale ve duman bombaları yağmaya başladı sahaya. Birkaç saniye içinde göz gözü görmez hale gelmişti. Hakem maçı durdurup yardımcılarını yanına çağırdı. Yeşil ve kırmızı renkli meşaleler havada uçup o güzelim çimlerin üzerine düşüyordu. Görevliler toplamaya yetişemiyorlardı. İlk duraklamaya neden olan sis bulutunu yaratanlar kesinlikle Göztepe tribünleriydi. Bizimkilerden belki üç beş tane…
Maç tekrar başladığında skorboard 08.50'yi gösteriyordu.
Maçın 26'ncı dakikasında anladık ki, onlar da cephanelerini bu dakikaya saklamışlar. Maç yeniden durdu, nereden baksanız 6-7 dakika.
Derken 9 dakika sonra… 35'ci dakikada, Göztepe tribünleri bir kere daha sahayı duman içinde bırakıyordu.

İLK YARIDA ES ES'İ İLAHLAR KORUDU
45'nci dakikada yan hakem maça 17 dakika eklendiğini gösteren tabelayı havaya kaldırdı. Tam 3 kere duran ilk yarıdan bir şey anlamasak da, Göztepe'nin biri direkten dönen tam 3 önemli pozisyon vardı. Buna karşın Eskişehirspor, rastgelen ileriye doldurulan toplardan medet umuyordu.

NE OLDUYSA GOLÜ ATINCA OLDU…
Dakika 54'ü gösterdiğinde, işte o ana kadar hep rastgele toplar yerine, Enkan'ın ölçüp biçerek attığı bir top Ofeodu'yu kaleciyle karşı karşıya bırakıyor, Ofeodu da topu kalecinin bacaklarının arasından ağlara gönderiyordu.
O da ne?
Golü atar atmaz Eskişehir tribünlerinden bir kez daha meşale yağmuru başlıyor. Ortalık yeniden toz duman. Maç yaklaşık 5 dakika daha duruyor.
O 5 dakikada ne oluyor biliyor musunuz?
Göztepe şöyle bir irkiliyor. Yılmaz Vural futbolcularını etrafına topluyor. Hepsine iyi bir rehabilitasyon uyguluyor. Taktik veriyor. Vural'ın arayıp bulamadığı bir fırsatı, onlara kendi ellerimizle veriyoruz. Golün arkasından hemen başlayacak bir oyunda Göztepe'nin gardını iyice düşürecek yumruğu atabilmek daha mümkünken, oyunun 5 dakika durması, bizim golü yiyeceğimiz uzatma dakikalarına neden oluyor.

70'DEN SONRA DURDUK…
Maçın yeniden başlamasının ardından Eskişehirspor Göztepe'nin üzerine gelmesine ve bunaltmasına karşın, Erkan'ın bencilliği 2'nci gölü bulmamızı engelliyor. 70'inci dakikadan sonra da 1-0'ı koruma içgüdüsüyle takım geri çekiliyor. Bundan güç alan Göztepe de yükleniyor. Bu arada, bir süredir suskun olan Göztepe taraftarı da yeniden canlanıyor…

96'DA YIKILDIK…
96'da Göztepe aradığı golü buluyor. Eskişehir tribünü susuyor, Göztepe tribünü ölmek üzereyken hayatı bağışlanmış bir idam mahkumu gibi hayata yeniden başlıyor. Ve bu güç, onların Süper Lig biletini almalarını sağlıyor.
Penaltılar üzerine konuşmak, yorum yapmak anlamsız. Zira, siz işi penaltılara bırakırsanız, Real Madrid'i bile eleyebilirsiniz ya da çok daha zayıf bir takım sizi eleyebilir…
Nitekim öyle de oluyor.
Biz 3'ncü penaltıyı kaçırıyoruz, onlar da kaçırıyor…
Biz 4'ncü penaltıyı kaçırıyoruz, onlar da kaçırıyor…
Biz 5'nci penaltıyı da kaçırıyoruz, onlar bu sefer kaçırmıyor…
Eskişehirspor taraftarı tribünlerde, futbolcular sahada yığılıp kalıyorlar…

NEDEN?
Hani derler ya, 'tekerlek kırılınca yol gösteren çok olur…'
Bu saatten sonra yapılacak yorumlar buna benzeyecek belki ama yine de söylenecek çok şey var.
Öncelikle kimse bu başarısızlık için 'tek bir günah keçisi' aramasın…
Çünkü hepimiz suçluyuz…
Suçlu demeyelim de, 'kusurluyuz, hatalıyız…'
Kulüp yönetimi, başkan ve yönetim kurulu olmak üzere…
Teknik kadro…
Futbolcular…
Yerel basın…
Ve tüm şehir…
Yalnızca Halil Ünal'ı, yalnızca Denizli'yi ya da yalnızca bu işi Play-Off maçlarına bırakan futbolcuları ya da penaltı kaçıran futbolcuları değil…
Yalnızca şehri, şehrin ileri gelenlerini, kurum ve kuruluşları değil…
Hepsini…
Eğer birileri çıkıp, ligin son 3 haftasındaki Denizlispor, Gaziantep Büyükşehir Belediyespor maçlarını irdelemez ya da biraz daha ileri gidelim, hesabını sormazsa, 'futbol bu, olur böyle şeyler' deyip geçiştirirse, o zaman adama Göztepe maçı için de 'futbol bu, olur böyle şeyler' deyip geçerler…
Bu süreci en başından itibaren net ve objektif bir biçimde gözden geçirip, cevaplanması gereken sorular üretemezsek, Süper Lig'e seneye çıksak bile, akıbetimiz yeniden düşmek olur…
Bir son söz de;
Bu sıkıntılı sonucun ardından sanki her şey bitmiş gibi 'felaket tellaklığı' yapanlara…
Eskişehirspor'u çok ama çok zor günlerin beklediği doğrudur…
Önümüzü görebilmek şu an için mümkün değil…
Ancak,
Ne olursa olsun yaşam devam ettiği sürece asla geç değildir…
'Dünya her sabah yeniden kurulur ve Eskişehirspor oradaki yerini alır…'

Ve dünyada mucize diye bir şey var olduğu için, durmadan sözü edilir…