Vaktin birinde eşekle aslan arkadaş olmuş.
Birlikte vakit geçiriyorlarmış.
Birlikte yatıp birlikte kalkıyorlarmış.
Sabah da herkes kendi yiyeceğinin peşine düşüyormuş.
Bütün gün dere tepe dolaşıp ne bulup ne avlarlarsa alıp getiriyorlarmış mekanlarına...
Eşek et yemez, aslan ot yemez ama yine de akşam olunca aynı sofrada yemek yiyorlarmış.
Aynı dereden su içiyorlarmış.
***
Günün birinde eşek, aslana bir teklifte bulunmuş.
'İkimiz de her gün dere tepe yiyecek peşinde koşup kendimizi yormayalım,' demiş.
Aslan, eşeğin ne söyleyeceğini merak edip;
'Ne yapalım peki?' demiş.
'Birimiz gitsin ikimizin de yiyeceğini getirsin.'
Eşeğin kendisini oyuna getireceğinden…
Yine bir eşeklik yapacağından kuşkulanan aslan,
'İyi de,' demiş, 'hangimiz gidip ikimizin de yiyeceğini getirecek?'
'Bu kolay. Bir ay sen gidersin yiyecek getirmeye bir ay ben. Sırayla yani. Kimseye hak geçmez.'
Bunu gayet adil bulmuş aslan.
Bir ay boyunca hiç aksatmadan yiyecek getirmeye gitmiş.
Hem et hem de ot getirmiş sofraya.
Eşek her gün, aslanın getirdiği taze otları çatlayıncaya kadar yiyip dereden kana kana su içip sonra da yan gelip yattığı için iyiden iyiye etlenmiş.
Basbayağı semirmiş.
Öyle ki eğilip dereden su içerken eşeğin dolgun kalçaları aslanın iştahını kabartıyormuş.
Ama!...
Ama aslan, aslan gibi aslan olduğu için kendisine arkadaşlık eden dostu eşeğe kötü gözle bakmayı aklından uzak tutuyormuş.
Eşeği yememek için bağrına taş basıyormuş.
***
Akşam eve hem aslanın hem de kendinin yiyeceğini getirme sırası eşeğe gelmiş.
Sabah kalkıp yola düşmüş eşek.
Aslan da bütün gün, bir ay boyunca yiyip içip tıpkı dostu eşek gibi yan gelip yatarak keyif yapacağını hayal etmiş.
Ama akşam eşek gelmemiş.
Aslan beklemiş.
Ertesi gün de gelmemiş eşek.
Aslan açlıktan bir deri bir kemik kalıncaya kadar beklemiş eşeğin yiyecekle gelmesini.
Sonra umudunu kesmiş eşekten.
***
Yıllar geçmiş aradan.
Beş yıl sonra bir akşam vakti eşek ormanın aşağısında gözükmüş.
Anırarak, dörtnala aslanın yanına geliyormuş.
Bunu gören aslan, yüksek bir yere çıkıp eşeğe bağırmış;
'Beni kandırdın. Bekledim gelmedin. Bir gün, iki gün; üç yıl, beş yıl… Şimdi seni istemiyorum, gelme! Vaktinde, dostumsun diye seni yeme isteğimi hep dizginledim. Ama sen bana ihanet ettin. Şimdi gelirsen, hiç acımam seni yerim!'
Eşek, aslanın öfkeyle kükremesi karşısında olduğu yerde, korku içinde durmuş.
'Bir dinle beni. Öğrensen neden gelmediğimi, bana hak verirsin,' demiş.
'Söyle bakalım neden gelmedin?'
'Yiyecek getirmeye giderken avlanmakta senin kadar başarılı olmak için seni taklit ettim. Senin gibi yürüdüm ormanda. Geyiğin peşinden senin gibi koştum. Bunu gören orman halkı da beni sen zannedip beni kendilerine başkan seçti.'
'Peki sonrasında, onca yıl, senin eşek olduğunu anlamadılar mı?'
'Anladılar anlamasına ama bu arada beş yıl geçti. Beş yılın sonunda, ilk seçimde alaşağı ettiler beni. Eşek sudan gelinceye kadar da dövdüler. Kulağımı kuyruğumu kesip bıraktılar.'
***
Bazı insanların eşeğin hikayesinden haberi yok sanırım.
Eşeğin bu başına gelenlerden haberi olsaydı eğer bazılarının, yerel seçimlerin üzerinden henüz daha üç ay geçmişken, 30 Ağustos Zafer Bayramında toplu taşıma araçlarının halka ücretsiz olmasını isteyen meclis üyelerine,
'30 Ağustos halkın genelini ilgilendiren bir bayram değildir!' demezdi.
Ve 30 Ağustos'u Orman Haftası'yla karşılaştırmazdı.