Sarı ineğin hikayesini bilirsiniz.
Kurtlar ineklere saldırıyormuş sürekli.
Ama inekler bir araya gelip kurtların saldırısını geri püskürtüyormuş.
Bir iki derken…
Günlerce sürmüş bu; kurtlar ineklerin direncini bir türlü kıramıyormuş.

***

Kurtlar ile ineklerin arasındaki bu çekişmeyi uzun zamandır, sinsi sinsi izleyen tilki;
'Vakit geldi,' deyip harekete geçmiş.
Kurtların yanına gelmiş.
'Selamünaleyküm aleykümselam!'
Oturmuşlar karşılıklı.
Kurtlar zeki…
Cesur…
İyi avcı…
Ama tilki de kurnaz!
Ve kurnazlık çoğu zaman zekayı, cesareti ve daha pek çok erdemli meziyeti alt eder…

***

Tilki,
'Bu böyle olmaz dostlar!' demiş. 'Öyle delirmiş gibi ineklerin üzerine koşturmanız boşuna. Kafaları bozulur da boynuzlarını doğrultup hücuma geçerse inekler, maazallah yarınızın karnını deşerler. Hücuma geçmeseler bile toplanıp bir araya geldikleri sürece o boynuzları aşamazsınız siz.'
'Peki, nasıl olacak bu iş? Hem sabrımız tükendi hem de böyle giderse açlıktan öleceğiz,' demiş kurtlar.
'Her inekten bana da pay verirseniz bu iş kolay. Hem de inekler kendi ayaklarıyla gelecek size.'
Kurtlar, tilkinin söylediklerine inanmamışlar. Ayrıca tilkiye güvenemiyorlarmış da.
'Bu tilki bize de bir numara çekmesin sonra!' diyorlarmış.
Uzak bir köşede toplantı yapmışlar.
Gürültü patırtı…
Bağrış çağrış derken sonunda tilkinin isteğini kabul etmişler.
Tilki,
'Siz burada bekleyin beni,' demiş.

***

Tilki uzaktan bağırmış ineklere,
'Korkmayın benim. Beni tanımadınız mı? Ben, kırk yıllık dostunuz tilki!'
İneklerin yanına varınca yüksek bir kayanın üzerine çıkmış tilki.
'Dinleyin beni,' demiş. 'Kurtların size selamı var. Önce onu söyleyeyim, selamları üzerimde kalmasın… Kurtlar sizinle barış içinde yaşamak istiyor. Hem canım nedir bu husumet? Şu üç günlük dünyada kardeş kardeş yaşamak varken. Sonra nedir o, her dakika saldırdılar saldıracaklar korkusuyla yaşamak? Değil mi ama? Maazallah kurtların tepesi atarsa yarınızı götürürler. Şimdi beni iyi dinleyin, bana dedi ki kurtlar, var git selamımızı söyle inek kardeşlerimize, bizim istediğimiz sadece o yaşlı sarı inek. Onu versinler bize, rahat bırakalım kendilerini. Ben bunu bir düşünün derim. Sarı inek zaten yaşlı, bu kışı ya atlatır ya atlatamaz.'
İnekler de kendi aralarında toplantı yapmışlar.
Gürültü patırtı derken…
Tilki önde sarı inek arkada, kurtlara doğru yola çıkmışlar.

***

Hikayenin devamı malum.
Sonra benekli inek…
Arkasından ala inek derken…

***

Yerel seçimler yapılalı bir hafta oldu.
Ne kadar da sancılı bir seçim süreci yaşandı.
Seçim öncesi, sonrası…
Bu arada, son yıllarda epey parlak fikir ortaya atan yılların siyasetçisi yine konuştu.
'Halk, Büyükşehir Belediye Başkanını seçsin; Büyükşehir Belediye Başkanı da, meclis üyelerini, İlçe Belediye Başkanlarını seçsin,' dedi.
Hatırı sayılır bir başka siyasetçi de bu düşünceyi doğru buldu.
Hatta bu düşünceyi geliştirip bir adım da ileri götürdü.
'Bunun tersi de olabilir,' dedi. 'Halk, İlçe Belediye Başkanlarını seçsin; İlçe Belediye başkanları da meclis üyelerini, Büyükşehir Belediye Başkanlarını seçsin!'
Bence halk sadece muhtarları seçsin! Muhtarlar gerisini seçer!

***

Bu iş böyle giderse, bir süre sonra biri de çıkacak,
'Halk kimseyi seçmesin, biz hepsini seçeriz!' diyecek.
Yani?
Yani sarı inek kesinlikle verilmemeli!