Küçük burjuva, günümüz toplumsal sınıfları içerisinde arafta kalmış bir grubu ifade etmek için kullanılan bir kavram.

Burjuvazi kadar geniş mülkiyet ve denetim yetkisine sahip olmayan bu grup, işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasındaki ara kategoriye denk gelenlerden oluşuyor.

            Kapitalist toplum düzenindeki sınıfları analiz eden Marx, 19’uncu yüzyılda küçük burjuvaziyi “el emeğiyle ve kendi küçük işletmelerini işleterek geçinen grup” biçiminde tarif ediyor. Bu grup, ekonomik konumları gereği ne işçi sınıfına ne de burjuvaziye dahil olmamaktadır. Küçük ölçekli işletmecilik faaliyetiyle piyasaya dahil olan bu grubun büyük ölçekli kapitalist işletmelerle rekabet etmesi mümkün değildir. Öte yandan bu grubu, sınırlı düzeyde de olsa mülkiyet sahibi olması nedeniyle işçi sınıfı içerisinde saymak da mümkün değil. Dolayısıyla bu grup, toplumsal sınıflar içerisinde “sıkışık” kalmış bir tabakayı ifade etmektedir.

            Günümüzde restoran ve kafe işletmecileri, küçük dükkan sahipleri küçük burjuvanın en bilinen örnekleridir. Bağımsız çalışan profesyoneller (doktor, eczacı, avukat, mali müşavir gibi), büyük şirketlerdeki üst düzey yöneticiler ve profesyoneller, eğitim düzeyi yüksek teknik uzmanlar (mühendisler gibi) da küçük burjuvaya dahil olan gruplardandır. Küçük burjuvaya dahil olanların ortak özellikleri ise motivasyonlarının mülkiyet edinmeyle ve bireysel başarılarla ilişkili olmasıdır.

            Küçük burjuva, yalnızca ekonomik temelli bir tabakayı ifada etmez. Bunun yanında yaşam tarzı ve kültürel alışkanları da küçük burjuva kavramını tanımlamada önemlidir.  Küçük burjuva için giyim, moda, konut, lüks otomobil, sosyal çevre ve benzeri birçok etken hayati önem taşır. Çocuklarının gittiği özel okulun ismi, özel sağlık sigortası gibi imtiyaz içeren olanaklar, yemek yediği restoranın statüsü, giydiği elbisenin markası gibi birçok unsur küçük burjuvanın adeta varlık sebebidir.

            Küçük burjuvanın toplumda kabul görmesi, bireysel başarısına, maddi kazançlarına, sosyal statüsüne ve genel olarak yaşam tarzına sıkı sıkıya bağlıdır. Kullandığı otomobilin markası ve modelinin, ait olduğu grubun diğer üyelerine göre dezavantajlı durumda olması küçük burjuvanın yaşam kalitesini düşürür. Benzeri şekilde çocuğunu gönderdiği okul, evinin bulunduğu muhit ve kullandığı tüm eşyalar, onun ruhsal ve akli dengesinin sigortası hükmündedir.

            Küçük burjuvanın alışkanlıkları, onun yaşam kalitesiyle birlikte varlığını da tehlikeye sokmaktadır. Üstelik bu durum kapitalist toplumun normali olarak lanse edilmektedir. Onun alışkın olduğu yaşam tarzına uygun davranışlar, kapitalist üretim ilişkilerinin devamlılığını sağlamanın anahtarı konumundadır. Zira üretimin devamlılığı tüketimin varlığına bağlıdır.

            Kendi konfor alanını korumak ve daha fazla mülkiyet kazanarak statüsünü korumak/geliştirmek isteyen bu grup, bireyselci yaklaşımı nedeniyle kolektivizmin önünde de büyük bir engel teşkil eder. Kapitalist toplumun egemen gücü olan burjuvazi kadar mülkiyete sahip olmayan bu grup, sistemin devamlılığını sağlama ve küçük burjuva alışkanlıklarının yaygınlaştırılması konusunda söz konusu egemen güce ustalıkla hizmet eder.

            Bireyci yaklaşımlar, küçük burjuvanın alışkanlıkları doğrultusunda toplum içerisinde meşruiyet kazanır. Sonuç olarak da yaşamını sürdürmek için emek gücünü satmaktan başka çaresi olmayanlar kapitalist düzen içerisinde var olma mücadelesi verir. Bu noktada sosyal medya kanallarıyla yaygınlaşan gösterişçi tüketim alışkanlıklarının işlevsel bir rol üstlendiğini belirtmek mümkündür.

Son tahlilde küçük burjuva alışkanlıkları, kolektivitelerin tahayyül edilmekten de uzaklaşmasına hatırı sayılır ölçüde destek sağlar. Bireyciliğin teşvik edildiği bir toplum modeli içerisinde de eşitlik ve sosyal adaletten söz etme olanağı ortadan kalkar.