Ülkemizde gıda güvenliği konusu giderek kötüleşmektedir. Özellikle süt ve süt ürünlerinde yapılan gıda tağşişleri, et ve tavuk ürünlerinde görülen hastalık yapıcı bakteriler nedeniyle yüzlerce tüketicinin hastanelik olması; genetiği değiştirilmiş yemlerin gıdalara bulaşma riskinin devam etmesi ve nihayet son aylarda yaşanan tüm paketlenmiş gıda ürünlerinde ve birçok içecekte kullanılan nişasta bazlı şekerlerin yarattığı sağlık sorunları ve bunlara ek olarak temel gıdalarda insafsız bir enflasyon süreci yaşanmaktadır. Son olarak Tüketici Hakem Heyetlerinin sayısının üçte iki oranında düşürebilecek olduğunu duymakla tüketici mutsuz ve umutsuz hale getirilmiştir.
Bugün Türkiye'de tüketici haklarının durumu ne diye baktığımızda öncelikle nimet ve külfet ölçeğinden hareket etmek gerekir. Burada, önce yediğimiz ekmekten, içtiğimiz sudan, kullandığımız elektriğe kadar tükettiğimiz her şeyden KDV, ÖTV, İletişim Vergisi, TRT Payı vb. adlarla dolaylı vergiler ile 2018 bütçesine koyulan ve tüketiciye ödettirilecek Dolaylı Vergilerin toplam vergiler içerisindeki payı %68,10 olduğunu belirtmek gerekir.
Tüketilen sebze ve meyvenin tarladaki fiyatı pazara geldiğinde üç, beş kat arttığını ve aynı durum et, ekmek ve sütte de yaşanmaktadır. Tabir yerinde olursa mutfaktaki yangın bacayı sarmıştır! Gıda güvenliğinde Nişasta Bazlı Şekerin, Pancar Şekerini ezeceği bir özelleştirme sürecinde tüketici, obeziteden, kansere, kısırlığına doğru hızla koşturulmaktadır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yaklaşık dokuz aydır tüketici sağlığıyla oynayan firmaları açıklamamaktadır. Neleri yediğimizi, içtiğimizi bilemiyoruz. Gıdada hile ve tağşiş yapan firmaların açıklanmamış olması hilekarları cesaretlendirerek haksız bir rekabete neden olmakta. Dışarıda kesilerek ithal getirilen 'ucuz et'lerin üzerinde daha hala 'Menşei Türkiye' yazmakta; bunlar '869 barkoduyla', 'helal usullerine uygun' ibareleriyle imtiyazlı marketlerde satılmaktadır. Sonra da bu ithal etler gümrük kapılarında E. Coli O157 taşıdığı, sağlıksız olduğu için yakalanabilmektedir? Gıda kodeksi değiştirilerek ekmeğimiz gizlice 50 gram daha küçülmektedir. İçtiğimiz süt üreticide 1,5, ambalaja girip bakkala geldiğinde 4 liradır. Bu süt peynir olunca 30-40 liradan satılmaktadır. Elektrikte 'hırsılama'yı, 'kayıp-kaçağı' biz ödüyoruz. Suda, doğalgazda, benzin fiyatlarında dünya şampiyonluğunu biz Türk Tüketicileri olarak hiç kimseye kaptırmıyoruz (!)... Müşteri olarak bankamatiğe kartımızı soktuğumuzda; öğrenci olarak ilk, orta öğretim, üniversite sınavlarına girdiğimizde; hastanede muayene olduğumuzda, eczaneden ilaç aldığımızda ücret ve farkları biz ödüyoruz. Hatta Deli Dumrul'u bile kıskandıracak şekilde, değil geçmediğimiz; duymadığımız, görmediğimiz köprülerin bile geçiş ücretini biz ödüyoruz!.. İşte Türkiye'de 15 Mart'ta kutlanan Dünya Tüketici Hakları gününde Tüketici Haklarının durumu budur. Sonuç olarak tüm bu nedenlerle tüketici umutsuzdur ve giderek umudunu yitirmektedir!..