Bilindiği üzere bu hafta başında Kuvvetler Ayrılığı İlkesi ve yargı bağımsızlığı tartışmaları arasında yeni adli yılın açılışı yapıldı. Özellikle adli yıl açılışının Külliye'de yapılması ve Türkiye Barolar Birliği'nin tutumu bu tartışmaların arasında üzerinde çok konuşulması gerekli konular.
Anayasamızda yer alan devlet organları arasında üstünlük bulunmadığını düzenleyen Kuvvetler Ayrılığı ilkesi ile yargı çalışanlarının huzur ve tatmin duygusunu yaşayabilecekleri bu yasal zeminin oluşturulmuş olması çok önemli.
Bunların yanı sıra hemen hemen hepimizi ilgilendiren farklı bir bakış açısını avukat Fecri Şengür tüketici gözüyle dile getirmiş özetle 'Tüketiciler olarak bu ilkenin uygulamada da gerçekten yaşanabileceği bir zeminin oluşturulması ve sürdürülmesinin, başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere tüm devlet organları ve devlet organların bir parçası olan yargı çalışanlarının asli görevleri olduğunu vurgulamak isteriz.
Ve yine hatırlatmak isteriz ki, demokraside yaşanan sorunların çözümü, otoriterleşmeden değil; daha fazla demokrasiden, demokrasinin bir kültür olarak tüm topluma yaygınlaştırılmasından ve sivil toplumun demokratik yönetim alanında etkinliğinin artırılmasından geçer.
Bu minvalde sivil toplumun en geniş kesimi olan Tüketicilerin adil yargılanmaya yönelik beklentileri, her yıl olduğu gibi bu adli yılda da artarak devam ediyor.
2018 – 2019 adli yılı sürecinde maalesef hükümetin ve bazı yargı organlarının, tüketiciler olarak tüketicinin korunmasında kazanılmış haklarını korozyona uğratan uygulamalarına tanık olduk.
Bunların başında yurt sathında tüm ilçelerde kurulu bin küsur tüketici hakem heyetinin yüzde 80'inin 'ben yaptım oldu' anlayışıyla, titiz bir inceleme yapılmaksızın, tüketici örgütlerinin görüşleri alınmaksızın kapatılması kararı ile yasal düzenleme olmaksızın mahkemelerce verilen zorunlu arabulucuya başvurma kararları geliyor.
2019 – 2020 adli yıl sürecinde de, yeni yargı reformu kapsamındaki tüketici sorunlarının çözümünde zorunlu arabuluculuk şartı önerisi tüketici korumasında bir başka geri adım olacak gibi görünüyor.
22.12.2015 tarihli güncel BM Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi, tüketicilerin; avukat ordusu, mahkeme masraflarını rahatlıkla karşılayacak maddi gücü bulunan büyük şirketler karşısında bilgi düzeyi ve pazarlık gücünde dengesizliklerle karşı karşıya olduğunu vurgulamış ve Türkiye'nin içinde yer aldığı üye ülkelere tüketici koruma sistemi hayata geçirmeleri görevi vermiş.
Bu görevi alan, Dünya ülkelerinde tüketici şikayetlerinde, hakem heyetleri, finans, haberleşme benzeri alanlarda çalışan sektörel kurullar, tüketici kamu denetçileri gibi alternatif başvuru mekanizmaları uygulanırken, Türkiye zorunlu arabuluculuk sistemi ile, tüketicileri sorunlarının çözümünde çıkmaz bir yola sokuyor.
Bununla birlikte belirmek gerekir ki; Tüketici koruma sisteminin işlevi, sanıldığı gibi sadece tüketicinin korunması değildir. Bu sistem aynı zamanda, güçlü şirketleri kaybettiği davalar sonucunda maddi ve itibar kayıplarına uğraması nedeniyle yasal sınırlamalar ve ticari ahlaka uymaya zorlayarak, piyasanın gözetim ve denetimini de sağlar. Tüketiciler, bireysel başvuruları ile toplumsal bir işlev yerine getirirler.
Zorunlu arabuluculuk sisteminin tüketici davalarına uygulanması, çok sayıda davanın şirketler üzerinde yapacağı bu baskıdan ve 83 milyonluk piyasa denetim ordusundan vazgeçilmesi anlamına gelir.
Çünkü bu sistem şirketlerin yargılama giderlerini bütçe masraf kalemleri arasından çıkarmalarını ve tüketici sorunlarının yargıda görünür olmaktan çıkması ile itibar kayıplarını sıfıra indirmelerini sağlayacaktır.
Bu nedenle, Meclisimize, Anayasamızın tüketici korumasını düzenleyen 172. maddesindeki görevlerini hatırlatıyor ve yeni yargı reformu kapsamında tüketici sorunlarının çözümünde başvuru mekanizmalarını daraltan ve dünya üzerinde uygulaması da bulunmayan zorunlu arabuluculuk yanlışını hayata geçirmemelerini bekliyoruz.
Bunun yerine, tüketici mahkemeleri ile işbirliği içinde ve birbirini destekleyecek biçimde çalışan tüketici hakem heyetleri, sektörel kurullar, tüketici kamu denetçisi vb. gibi alternatif çözüm yollarına dair düzenlemeler doğru çözümün adresidir.
Ayrıca, öncelikle yasal düzenleme olmamasına rağmen bugünlerde tüketicileri arabulucuya başvurmaya zorlayan tüketici yargılamasından sorumlu yargı kurumlarına yasadan almadıkları bir yetki kullanamayacaklarını hatırlatmak isteriz.'
Evet yeni adli yıkın sadece biçimsel değil içsel olarak da bu şekilde ele alınması gerektiğini düşünüyor ve yeni adli yıl tüm tüketicilere ve kendileri de birer tüketici olan tüm yargı çalışanlarına hayırlı olmasını diliyorum.