İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu diyor ki;
'Benim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmam bir projese ise, bu, Atatürk'ün Cumhuriyet Projesi'nden başka bir şey değildir…'
'Diyorlar ki, siyasette karşıtlık içermeyen söylemler işe yaramaz…
Bunun benim ruh halimle ilgisi yok, millet meselesinde niye karşıtlık olsun ki…'
'Ben hiçbir seçimi zafer olarak görmüyorum…
Zafer iki futbol takımının maçından çıkabilir, milli maçtan çıkabilir…
İstanbul yerel seçiminde zafer kime karşı?
Sadece şu denilebilir, demokrasiye zarar vermek isteyen bir avuç kişiye karşı zafer denilebilir…
Ama millete karşı asla…'
'Bütün çalışanlarımıza şunu hatırlatacağız;
Sizin maaşınızı ne ben, ne bir partinin lideri veriyor.
Bu şehrin 16 milyon insanı veriyor.
Trol belediye çalışanı istemiyoruz…'

***

Yukarıdaki ifadeler, Ekrem İmamoğlu'nun önceki gün katıldığı canlı yayındaki sözlerinden yalnızca birkaç başlık…
Siyasi dili, hitap ettiği kesimler, toplumun her kesimini kucaklayan ama gereğinde de diklenmesini bilen tavrı, haksızlığı yapan her kim olursa olsun açık yüreklilikle karşı çıkışı, ikinci kere, üstelik çok daha büyük bir farkla kazandığı seçimi hiçbir şekilde 'zafer' olarak tanımlamaması, işini doğru ve dürüstçe yapan hiç kimsenin ekmeğiyle oynamayacağı yönünde ortaya koyduğu insani tavır…
Bunlar ve burada ayrıntılarına yeterince değinemediğimiz birçok özelliği İmamoğlu'nun, İstanbul seçmeninin yarıdan fazlasının oyuyla başkan seçilmesini sağladı…
İmamoğlu'nun tavrı, siyasetin yeni yüzüdür…
Öyle olmak zorundadır…
İmamoğlu bu tavrı, yalnızca seçim kazanmak, seçmene şirin gözükmek için değil, içinden öyle geldiği için yani samimiyetle göstermiştir…
Ve bu karşıtlık içermeyen, seçimi kazanmasını kendi ülkesinin, kendi şehrinin insanına karşı zafer olarak tanımlamayan tavrı,
İmamoğlu'nun;
25 yıllık AKP iktidarında bile ulaşılamayan bir oy oranıyla kazanmasını sağladı…
Size Ocak ayının başında birisi çıkıp da;
CHP adayının İstanbul'da yüzde 50'nin üzerinde oy alarak seçileceğini söylese inanır mıydınız?
Ben inanmazdım…
Peki bundan sonraki seçimlerde CHP'nin oyunun İstanbul'da yüzde 50'nin üzerinde olacağı garanti midir?

***

Ekrem İmamoğlu eğer bir proje idiyse,
Bu projenin sahipleri İstanbul'daki 31 Mart Büyükşehir Belediye Başkan seçimini iptal edip/ettirip, yenileyenlerdir, başkası değil…
Böylesine ezici bir üstünlükle seçimi kazanmasından sonra, İmamoğlu'nun halkın nazarında yarattığı enerji sayesinde değil de, kapalı kapılar arkasında birilerinin kurguladığı bir proje sonucu seçildiğini söylemek,
Söyleyenlerin, kendilerini kandırmalarından başka bir şey de değil…

***

PEKİ ŞİMDİ?
Hem Türkiye hem Cumhuriyet Halk Partisi,
Doğru adaylar ve doğru siyaset yapma biçimiyle CHP'nin genel iktidara pekala gelebileceğini gördü…
Daha doğrusu CHP'nin gördüğünü ya da göreceğini temenni ediyoruz…
Muharrem İnce'nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 32'lik oy almasını bile, seçilememesine karşın sevinçle karşılayanlar, İmamoğlu'nun yüzde 54'ü bulmasıyla inançlarını pekiştirdiler…
Şimdi sıra CHP Genel merkezi ve CHP örgütlerinde…
CHP'nin siyaset dilinin hızla değişip, İstanbul seçimlerindeki biçime dönüştürülmesi gerekiyor…
CHP, genel merkeziyle, tüm örgütleriyle birlikte bu dili benimser, içselleştirir ve kalıcı hale getirebilirse, SHP'nin 1991'deki hezimetini yaşamaktan kurtulabilir…
SHP 1989'da 67 şehirden 41'ini kazanmış, ancak 2 yıl sonra 1991'deki genel seçimde ancak 3'üncü parti olabilmişti…
CHP'nin yeni İmamoğluları bulması, dahası öne çıkmalarına artık fırsat vermesi gerekiyor…
Genel merkezdeki bazı üst yöneticilerin, ilk başta İmamoğlu ismine gösterdikleri tepkiyi hepimiz hatırlıyoruz…
Kemal Kılıçdaroğlu'nun kararlı tavrıdır, Türk siyasetine İmamoğlu'nu, onun siyaset dilini ve samimiyetini kazandıran…

***

GELELİM ESKİŞEHİR ÖRGÜTÜNE…
CHP, Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Kaftancıoğlu birlikteliğiyle yaratılan büyük sinerji ile İstanbul'u tarihi bir oy oranıyla kazanırken;
CHP Eskişehir örgütü,
Olağanüstü kongre yapılsın mı yapılmasın mı,
Mahkeme kayyum atar mı atamaz mı kavgasıyla uğraşıyor…
Bu durumun sorumlularının her iki tarafı da,
Bu tavırlarını sürdürdükleri müddetçe,
İmamoğlu'nu ve ona seçimi kazandıran yeni siyaset paradigmasını zerre kadar anlamadıklarını tasdik ediyor olacaklar…
İmamoğlu,
Koskoca İstanbul'da kazandığı seçimi bile 'zafer' olarak tanımlamaz ve 'benim kendi milletime karşı zafer kazanmam ne demek, olur mu öyle şey' derken;
CHP Eskişehir örgütü o zaferi, bırakın millete karşı kazanmayı, kendi partilisine karşı kazanma derdinde…
Çizmeleri giyip meydanlara çıkma derdinde…
Niye?
Kendi partilisine karşı zafer kazanmak derdiyle…
CHP'yi bugüne kadar, ülke genelinde bir türlü iktidar yapabilmeyi başaramayan bu tavır, varlığını halen koruyor…
Korkarım, bir süre daha korumaya da devam edecek…

***

ESKİŞEHİR ZATEN UYGULUYOR…
Eskişehir bu modeli,
Yılmaz Büyükerşen'le birlikte 1999'dan bu tarafa zaten uyguluyor…
Büyükerşen'in, DSP'deyken de, CHP'ye geçtikten sonra da, partili partisiz, oy veren vermeyen kimseyi ayırt etmeyen tavrı, tüm partilere aynı mesafede durması ve Eskişehir'i, şu parti bu parti demeden bir bütün olarak görmesi ve öyle hizmet etmesi değil midir, yıkılmaz bir armada olmasını sağlayan…
Ha, diyeceksiniz ki,
CHP Eskişehir örgütü, yanı başındaki bu örnekten ders almazken, İstanbul'dan etkilenir mi?
İşte onu da zaman gösterecek…