ABD Başkanı Trump, manidar bir zamanlamayla;
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın'dan oluşan Türk heyetinin Oval Ofis'te ayaküstü kabulünden hemen sonra,
Tam Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyaretine birkaç gün kala,
Türkiye'nin, PKK'nın Suriye uzantısı gördüğü YPG'nin başını çektiği SDG'ye 'ağır silah yardımı' talimatını onayladı.
Suriye bataklığında farklı beklentileri olan YPG ile vals yapanlarla,
IŞİD'i Rakka'ya kuma olarak yerleştirenlerle ilgili şüphelerimizi saklı tutarken,
Merakımız kabardı birdenbire…
Acaba vals yaparken kimin eli, kimin belinde?
***
Diplomasinin ve iyi diplomatların siyasete kurban edildiği ülkemizde,
Liyakati kendinden menkul dış işleri uzmanları (!) tarafından,
Atılan stratejik derinlikli (!) yanlış adımlar,
Varacağı nokta düşünülmeden sarf edilen sözler nedeniyle,
Son yıllarda itibar baremimiz dibe vurdu; diplomatik zikzaklarla yalancı çoban konumuna düştük.
Herkesin 'şah' çekmeden taşlarını çoğaltarak hamle yaptığı diplomasi oyununda,
ABD'yi ziyaret eden heyetin, baba bir söylemle 'gerekirse YPG'yi vururuz' tehdidine karşın,
ABD'nin, görüşme öncesinde karşı bir hamleyle, YPG taşını gözümüze sokarcasına satranç tahtasına sürdüğünü gördük.
***
Tecrübeli diplomatların, 'tabiri caizse tokat gibi bir şey!' diye nitelediği bu karar ve zamanlaması çok ama çok manidar.
Ortada bir sorun olduğu muhakkak…
Mademki bu ateş bölgesinde önemli bir ülkeyiz;
Kimsenin 'senin kararın hatalı, ben seninle konuşmam' deme lüksü yok.
Yüksek perdeden tehditlerin bumerang özelliğine sahip olduğunu da görmeliyiz artık.
Her şeye rağmen, ulusal güvenlikle ilgili sıkıntılar ve çıkarlar için, diplomasi kapılarını açık tutmalıyız.
Cumhurbaşkanımız 'virgül değil nokta mesabesi' diyor ya;
ABD'nin diplomatik dalaverelerle noktayı olmayacak yerlere koyabileceğini,
Trump'ın radikal İslam, Müslüman Kardeşler, Filistin-İsrail meselesi, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve ÖSO'yla ilgili yaklaşımını bilerek;
Ankara'nın, uzmanlar tarafından gerçekçi görülmeyen beklentilerini, gerçekçi zemine çekerek,
Konuşmalı, tartışmalıyız!
Tartışmalı, konuşmalıyız!
***
(Son anda bir şeyler değişmezse) Trump ile Erdoğan yarın görüşecekler.
Az da olsa aykırı bakışların bir kısmının törpüleneceği umudundayım.
Muhtemelen görüşme sonrasında, ABD bize bir buket çiçek (!) sunacak,
Güvenlik riskleri konusunda güvence verecek, sırtımıza 'pış pış' yapacak;
Bizimkiler 'verdiğiniz sözlerin takibindeyiz' diyecek,
İç politikaya dönerek, -görgüsüzce- bir buket çiçeği 'gülistan' olarak sunacaklar.
Hepsi bu!...
***
Cumhurbaşkanımız bir türlü kurtulamadığı 'seçim atmosferi nezlesi'nin etkisiyle, ABD dönüşünde:
'Ey Amerika!' diye hapşurursa…
O zaman, Suriye'deki meşru haklarımızda yaşayacağımız sıkıntılara hazırlıklı olalım.
Rusya ve İran mı var dediniz?
İş alanında mevzilenmek ve zamandan kazanmak isteyen helvacı, kos helvasıyla keten helvasını birlikte kavurunca birini yakmış ya!..
O zaman 'yandı gülüm keten helva!'