Öğretmenlik mesleğinin işlevini yitirmeye, itibardan düşmeye başladığı yerde eğitim ile mesleki yaşam ile ilgili edilen bütün o büyük laflar bir çeşit havanda su dövme haline gelmeye başlar.Peki, öğretmenlik mesleği itibarsızlaşır, ayağa düşer mi? Pekala mümkün.Öğretmenliği emir komuta zinciri içinde yerine getirilecek bir 'devlet memurluğu' haline getirirseniz; öğretmenin hayata geçireceği programı öğretmenin dışında hazırlar ve ona dikte eder, öğretmenin yaratıcılığını köreltirseniz öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştırmaya başlarsınız.Farklı alanlarda yetiştirdiğiniz elemanları (örneğin din görevlileri gibi) ihtiyaç duyduğunuz branşlarda görevlendirirseniz; Eğitim Fakültelerinin orta kısımlarını kapatır, Fen ve Edebiyat Fakültesi, İlahiyat Fakültesi çıkışlıları ayaküstü verdiğiniz formasyonlarla liselere atarsanız öğretmenlik mesleğini amiyane tabirle ayağa düşürmeye başlarsınız. Öğretmenlerle dama taşıyla oynar gibi oynarsanız; öğretmenlere ikinci bir iş yapmak zorunda bırakacak kadar yetersiz maaş öderseniz; kadrolu-kadrosuz, ücretli, görevli diye aynı işe farklı personel rejimleri uygularsanız ya da diploma verip iş vermediğiniz öğretmenleri, MEB bünyesinden çıkarmaya hazırlandığınız özel dershane piyasasının insafına bırakırsanız, öğretmenliği itibarsızlaştırmanın, değersizleştirmenin yolunu açarsınız.Bu arada bazı MEB haricindeki yerlerin daha güzel ve rasyonel çalışma ortamına sahip olması da ayrı bir olaydır.Eğitimde güven sorunu yaratıldığından özel sektördeki kaliteli çalışma ortamı bulma sorunsalı da ortaya çıktı haliyle. Yüksek kalite,özen ve samimiyetle bu işi yapanlara selam olsun bu arada. Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştırmada sistemin yapısal sorunları, ideolojik takıntılar, siyaseten yönetim alışkanlığı, yöneticilerin tasarrufu kuşkusuz başrolü oynuyor. Ama bunlarla sıkı bir ilişki içinde olsa da öğretmenlerin örgütsel davranışlarının, gerekli duyuşsal ve moral özelliklere sahip olmak için yeterince çaba göstermemelerinin de öğretmenlik mesleğindeki yıpranmada payı büyük. Türkiye'de öğretmenler 28 sendikaya bölünmüş durumda. Bu manzara öğretmenlerin mesleki, etik, demokratik, ekonomik ortak paydalarda buluşma bakımından ne kadar içler acısı bir durumda olduğunu yeterince ortaya koyuyor. Bu sendikalardan kaçında aynı branş öğretmenleri zaman zaman bir araya geliyor; sınıfta daha iyi, daha olumlu bir psikolojik ortam nasıl oluşturabiliriz, sınıf içi çatışmaları daha iyi nasıl yönetiriz, öğrencilerle daha iyi iletişim nasıl kurulabiliriz, hangi konular hangi yöntem ve tekniklerle daha iyi işlenir diye kafa yoruyor? Öğretmenliğin kalitesini ve statüsünü yükseltmek amacıyla öğretmen örgütleri bir araya gelmek için dişe dokunur ne yapıyor? Sınıflar, eğitim sisteminde nihai ürünün ortaya çıktığı, öğrencinin şekil aldığı temel birimlerdir. Öğretmenliğin ayağa düştüğü bir ülkede tahribat en açık biçimde sınıfların işleyişinde; sınıflardaki öğretmen-öğrenci ilişkilerinin bozulmasında ortaya çıkar.Sınıfta olumlu psikolojik bir ortamın oluşabilmesi için, öğretmen ile öğrenci arasındaki ilişkilerin saygı, kabul, içtenlik, dürüstlük, adillik ile empatik anlayış temelinde kurulması ve sürdürülmesi gerekir. Bu da öğretmenin sorumluğu altında gerçekleşebilecek bir olgudur. Zoraki, ilişkilerin yapay tutumların, zorlamaların egemen olduğu bir ortamda saygı ve kabul ortaya çıkmaz. Saygı ve kabul karşılıklı güvene dayalı, gösterişten uzak, doğal koşullarda gelişen sıcak ve içten ilgiden güç alır, beslenir. Bütün bunlar öğretmenin öğrenci ile ilişki kurarken kullandığı sözcüklere, vücut diline jest ve mimiklerine, bakışlarına yansır.Dürüstlük bir anlamda başkasını tarttığın terazide kendini de tartabilme ve sonuçlarına katlanabilme ile ilgilidir. Öğretmen yeri geldiğinde öz eleştiri yapabilmeli, eleştirilmesine fırsat verebilmeli, gerektiğinde öğrencisinden de öğrenebildiğini açık yüreklilikle dile getirebilmelidir. Dürüstlük, öğrencinin istenmedik davranışı karşısında öğretmenin verdiği tepkide, kendi önyargıları ve kaygılarının payını itiraf edebilmesinde ortaya çıkar. Öğrencileri ile ilişkilerini saygı, kabul, içtenlik, dürüstlük, adillik ile empatik anlayış temelinde sürdürebilen bir öğretmen öğrencisinin kendi içinde ve dışında barışık, uyumlu bir kişilik geliştirmesine, problemlerini görme ve çözme iradesi göstermesine, önündeki fırsatları değerlendirebilmesine yardımcı olabilir. Bütün bunlar öğrencilerinin kendilerini gerçekleştirme fırsatı bulabilecekleri olumlu bir sınıf iklimi geliştirebilmesi için öğretmende olması gereken duyuşsal özellikler içinde yer alır.Bir öğretmen öncelikle pozitif olmalıdır. Bardağa dolu tarafından bakacak moral üstünlüğe ve enerjiye sahip olmalıdır. Öğrenciyi kuru nasihat değil, öğretmenin söyledikleri ile yaptıklarının tutarlı olması etkiler. Ancak böyle bir öğretmen sınıf içi, sınıf dışı ilişkilerinde model olabilir, sınıf yönetiminde lider özellikler gösterebilir.Baktığı her yerde hep olumsuzluk gören, hep şikayet eden, ayağını sürüye sürüye derse giren, nane yağı satar gibi ders anlatan devletin bir memurundan gençler ne alır, ne öğrenir? Peki, Eğitim sistemine öğretmen seçerken kullandığımız KPSS, öğretmen adaylarının bütün bu duyuşsal özelliklere ne ölçüde sahip olduklarını ölçecek, değerlendirmede gerekli ölçütleri verebilecek yeterlilikte bir araç mı?KPSS'ye endeksli sürdürdüğümüz Öğretmenlik Meslek Bilgisi dersleri ile Eğitim Fakültelerinde öğretmen adaylarına bu duyuşsal özellikleri kazandırılabiliniyormu?KPSS'deki bu boşluğun eğitim sistemi içinde hizmet içi eğitimlerle giderildiğini söyleyebilecek bir yetkili çıkar mı? Öğretmenlerin de daha insan olabildiği günler temennisiyle...