Söyleyin kaç adım uzağındayız düşlerimizdeki o evin ve hangi gece bunu düşlemeden sabaha ulaşır? Safo'ya uzanıyor elim, Mihri Hatun geceme doğan ve mısraları​ kaplıyor göğü - onun şiirleri şehri kaplayan. Bazı şiirler vardır tekrar yazılır eskilerin üzerinden, bazıları vardır 'suya yazılan düşler'dir. O, şiirlerinde mürekkebi İlyada'dan getiren; o, bulutsuz bir göğe düş ekip şiir yağıyor yüzümüze. Özgün ironisiyle damla çoğalıyor zengin torusundaki kalitesi yüksek rayihasıyla şiirleri. Sene 2003 Sanat Derneği'nde olağanüstü emekleriyle Zehra Çam o sene çıkan şiir kitabım Sol Yanımın Sancısı'na bakıyor ve 'İyi olmuş Gencer, çok güzel' diyor. Halen de üstatlara kötü şiirlerle görünmekten korkarak yazıyor olsam da iyi şiiri ve tekniği birazcık öğrenen yanımla sımsıkı sarılıyorum Zehra Çam şiirlerine - keyifle kıvanıyorum içten içe. Eskişehir'in gözbebeği, güzel insan, üstat ve sevgiyle dolu özel işler yapan, öykündüğüm şiir gözlü dost Zehra Çam'ın yeni kitabı çıkacak. Çok heyecanlıyım. Bütün Türkiye'de ve epey bir ülkede irtibatta olduğum edebiyat dünyasının Eskişehir'den bildiği birkaç isimden ve benim de onlara şiirlerini ve diğer çalışmalarını çok beğendiğimi söylediğim, birkaç gün önce dünyanın en önemli şairlerinden biriyle de kulaklarını çınlattığım, bugünlerde sık sık irtibatta olduğum birkaç isimden biri olan, şiirlerini ve kendisini çok sevdiğim Zehra Çam'ın hayran olduğum şu dizeleri...

'Kanlı çizmelerin
Toprağı dövdüğü coğrafyalarda
Fırıncıların çocuklarını doğurdu kadınlar
Hangi maya eksiltti hamuru bilmeden
Yalnız ve karnesiz bir somun için
Fırıncıların çocuklarını doğurdular'

............

ÖYKÜ - SEVTAP AYYILDIZ

- düş yakamdan -

Bugün arkadaşlarla o sokağa gittik. Nasıl olduğunu biliyordum, gitmiş gibi biliyordum, günler geceler boyunca dinlemiştim, anlatmışlardı, öyle anlatmışlardı ki sokağın girişinde sıvası dökülmüş evin duvarında yazan 'Buraya çöp döken eşektir' yazısını bile biliyordum.
Ahmet abi anlayışlıdır, güngörmüş, nice badire atlatmıştır, halden anlar. Erken çıkabilirsin dedi, arkadaşlarla sözleştiğimizi bilir gibi. Arkadaşlar dediysem kalabalık değil, Mustafa ile Necip. Benim de anlatacaklarım olacaktı, akşam güneş tüm renklerini alıp yine çekip gidecekti ama bu kez giderken bana göz kırpacaktı. Sonra ay vardı, yaz gecelerinde gömleğimin arasına sakladığım biramı balkonda gizli içerken dertleştiğim ay. Ona bu gece anlatacaktım, dinledikten sonra denizi çekecekti kendine, bu defa kavuşacak, kana kana içecekti…
Yokuşu tırmandık, nefes nefeseydim, sigara içmem oysa… Bir ara sokağa saptık ve işte orada. Kapıda bekleyen kılıksızları geçip içeri girdik. Aydınlık, geniş salondan kırmızı kadife koltuk takımlı bekleme salonuna geçtik. Koltuklara oturur ve sıranın sana gelmesini beklersin, işin raconu böyle. Her zaman yoğun, Galata'nın en leziz mekanı... Ama ben bekleyemezdim, zaten yeterince beklemiştim, biraz daha beklersem son nefesimi verecektim, ölmek istemiyordum, hem de bu şekilde, utanç verici, koltuktan fırladım, arkadaşlar anlamıştı niyetimi, beni durdurmak için en ufak bir girişimde bulunmadılar. Yukarı kıvrılan merdivenlere attım kendimi, neredeyse koşuyordum, karşıma çıkan ilk kapıyı açtım.
(...devam edecek)

........

FELSEFE- MAX STIRNER

Karl Marx, Stirner'in eserinden etkilenmesi sonucu garip bir duruma düşer. Feuerbach'tan ayrılır ve Stirner'e yanaşmaz ama sözcüğü sözcüğüne yanıtladığı BvM'ne bir Anti-Stirner'le (Alman İdeolojisi) karşılık verir. (K. Marx/F.Engels - Werke, Band 3,Dietz Verlag, Berlin 1983). Neticede Marx, Stirner eleştirisinde, Stirner'i yok etmek için, Sloterdijk'ın deyimiyle, kendi 'ölümünü göze almaktadır.' Marx'ın Anti-Stirner'i, Stirner'in etkisinde bocalayan Marx'ın felsefi krizinin en berrak kanıtıdır. Benzeri bir krizi daha sonra Nietzsche yaşayacaktır.

'Biricik bir sözcüktür ve bir sözcüğün altında düşünülecek bir şey olmalıdır, bir sözcük düşünce içermelidir. Oysa biricik düşüncesiz bir sözcüktür, düşünce içermez.' - Max Stirner –
Friedrich Engels, Marx'a Stirner'in eseri Biricik ve Kendiliği hakkındaki ilk izlenimlerini mektubunda iletirken, Stirner'i över.