Sanatın tanımında toplumsal görev yer almalı almamalı mı ? Sanatçılar siyasetin neresinde olmalı? Çaresizlikler içindeki halk uyuşturulurken kime sarılmalıdır? Sanatın gücü insan psikolojisinin yanı sıra toplumu da yönlendirebilir mi? Sanatçının iç dünyasındaki teknik donanımlar güncel hayatın içindeki geçim derdiyle uyuşmayabilir. Sanatçının beslenişi farklı zemindedir. Sanatçılar (ressamlar, heykel traşlar, besteciler, şairler, yazarlar...) yapmış oldukları çalışmayı, önem verdikleri birilerine gösterip, onun düşünce ve yorumlarından faydalanmak ister. Bu sadece sanatla uğraşan insanlarda değil, aşağı yukarı herkeste bulunduğunu zannettiğim bir davranıştır.
Varoluş bağlamında, başlangıç (geçmiş) sonsuzluk (gelecek) sorunsalında, yanıt aramaktan öte, rengi bir soru nesnesine dönüştürmek: bu ressamın yapıtlarında okumamız gereken tam da bu.
Zaman, geleceği (sonsuzluk) duyumsatan İronik Düşünsel'in tuvale yansıyan bir izdüşümüdür. Zamanın kavramsal açımı, genleşimi, katlanabilirliği göstergelerinin geometriyle biçimsel bir dile dönüşümün yansıtıldığı etmenler açısından önemlidir ressamın yapıtları.
Sanatçının yapıtlarını sanatseverlere anlatmak, eserlerin niçin ve nedenleri ile ilgili soruları sanatçı adına insanlara açıklamak hatta tavsiyelerde bulunmak için yazılmalıdır. Doğru olan da budur. Belki sanatçı, yapıtlarının anlaşılmasını istemeyebilir. Bazı sanat akımları sanatın çözümlenmesi neticesinde eserlerin gizeminin yok olacağını düşünebilirler.
Sanat geçmişimiz 500 yıl değil, yaklaşık 90 yıl. Ülkemizde Çağdaş Resim Sanatı, Cumhuriyet Döneminde başlar. Dolayısıyla sanat geçmişimiz çok kısa bir zamana dayanıyor. Bizler Cumhuriyet Dönemi Sanatının Osman Hamdi Bey'le başladığını varsayarız. Osman Hamdi 1842'de doğmuş, 1910'da vefat etmiştir. Yani 19. yy'da doğmuş, 20. yy'da vefat etmiştir. Bunu özellikle vurgulamamın nedeni, eğer Osman Hamdi Bey dönemini 1. Kuşak olarak tanımlarsak 20.yy içinde yaşayan sanatçıları da 2. kuşak ressamlar olarak nitelendirebiliriz. Dolayısıyla, bizde sanatın gelişimi çok yenidir.
İnsanlar sanatı (özellikle resim sanatını) yeni yeni tanımaya, evlerinin duvarlarına tablo asmaya başlamışlardır. Hepimiz bunun tanıklarıyız. Ülkemizde resmin alınıp satılması, genellersek tahminen 1980 yıllarında başlar. Yani 33 yıl olmuş. Bu rakamı Avrupa sanatıyla mukayese edersek aradaki fark neredeyse 500 yıl. Sanatçılar 500 yıllık arayı kapatmak için uğraşıp duruyor. Ancak uğraşırken toplumu unutmamaları gerekiyor. Dolayısıyla yaptıkları bütün eserleri halkla paylaşmalılar. Yoksa ben yaptım oldu, istim arkadan gelsin, nasıl olsa anlamazlar mantığından hareket ederlerse, sanat ve sanatçılar toplumdan kopmuş olurlar ki bu da hepsi için gerekli zemini yok etmek olacaktır.