Bu şehirde doğup büyümüş biri olarak, Eskişehir'in büyümesini hiç istemedim...
Bu biraz da,
Büyümenin kontrolü ve limitiyle ilgili bir endişe...
Kontrolsüz bir büyüme,
Gereğinden fazla büyüme,
İnsanların yaşamlarına getirdiği artıları tartışırken, şehirlerin kimliklerini yok eden,
Uzun vadede insanları mutsuz edecek bir büyümeden söz ediyorum...
Hiç unutmam,
İnegöl'ü geçip Bursa'ya yaklaşırken, yol boyunca sağlı sollu şeftali bahçeleri vardı...
Ağaçların meyve verme süreçleri içinde denk gelirseniz,
Dallarına kadar çivit mavisi bir renge bürünürlerdi...
Sanırım bir tür ilaçlama, bu renge boyuyordu ağaçları...
Yol boyunca kurulan küçük tezgahlarda sebze meyve satılırdı...
Bursa'nın adı,
'Yeşil Bursa'ydı...
Bugün aynı yol boyunca beton yığınları var...
Çirkin, kimliksiz, aşırı göç almanın soncu ortaya çıkan binalarla dolu...
Acaba kaç kişi Eskişehir'in Bursa gibi olmasını ister?
Ben istemiyorum, istemeyeceğim de...
Ne yalnızca tarım, ne yalnızca sanayi...
Eş güdümlü, kontrollü, bir şeyi yaparken diğerini yok etmeden...
Hani,
Sanki kötü bir şeymiş gibi 'butik şehir'den söz ediyor ya insanlar,
Eskişehir evet butik şehirdir...
Örnekleri o kadar çok ki...
Onlardan biri Oxford...
İngiltere'de,
Dünyanın bir numaralı üniversitesinin bulunduğu, ismini hemen herkesin ezbere bildiği bir şehir...
Nüfusu 160 bin civarında...
Belçika'da bulunan Brugge...
Kanalları ve tarihi yapılarıyla inanılmaz bir şehir...
Nüfusu 120 bin...
******************
Demeye çalıştığım şu ki,
Büyümenin, gelişmenin, zenginleşmenin tek yolu sanayileşmek değil...
'Eskişehirlilere istihdam sağlanacak' kendi başına yeterli bir gerekçe değil...
Zira,
İş başvurularından insanların nüfus kağıtlarındaki doğum yerlerine değil, mesleki bilgi ve deneyimine bakılıyor...
Bursa neden bu kadar göç aldı ve hala alıyor?
Çünkü otomobil fabrikaları ve diğer sanayi geliştikçe Bursa'nın nüfusu arttı...
Çünkü ülkenin her yerinden akın akın insanlar geliyordu, aş için, iş için...
Siz hiç kimseye, 'sen Eskişehirli değilsin, o yüzden seni işe almıyorum' der misiniz?
Bu ahlaki ve anlamlı bir tavır olabilir mi?
Elbette böyle bir görüşü ortaya koymanın karşılığı,
'Öyleyse, olan fabrikaları da kapatalım...
Hiç yenisini açmayalım...' değil...
Düzenli, sağlıklı, kontrollü, tarım arazilerini betona gömmeden gerçekleşecek bir gelişim ve değişimden söz ediyorum...
******************
AKP hükümeti,
İktidara geldiğinden bu tarafa tam 8 kere TBMM'ye yasa tasarısı vermiş ama bir türlü başarılı olamamış...
Zeytin ağaçlarından söz ediyorum...
Geçtiğimiz günlerde bir imzayla yürürlüğe giren 'zeytin ağaçlarının katli' fermanından söz ediyorum...
Oysa bu Cumhuriyet ilk yıllarından itibaren neler yapmıştı, tarımı geliştirmek için...
Balkan Savaşlarından itibaren 1923 yılına kadar süren savaş yıllarında, neredeyse bitme noktasına gelen Türk tarımı, Atatürk talimatlarıyla durmadan yükselmiş...
Hatta ülkedeki ilk tohum ıslah merkezi 1920'lerin sonuna doğru Eskişehir'de kuruluyor...
Bölgedeki pancar üretimi nedeniyle Şeker Fabrikası kuruluyor...
Eskiden Eskişehir 'bir tarım kenti' olarak tanımlandığında, bu tanımın içinde bir küçümseme, bir önemsizleştirme olduğunu düşünürdüm...
Sanayi kenti, öğrenci kenti, üniversite kenti tanımları çok daha cilalı ve cafcaflı gelirdi...
Ne cehalet ama...
Doların yenilmeyeceğini,
Ağaçlardaki yapraklar, sudaki balıklar, havadaki kuşlar tükendiğinde anlayacak olmak da az şey olmasa gerek...