İnsanlar bir alışveriş kuyruğunda sessizce sırasını bekliyor.

Arkadan bir ses bomba gibi düşüyor sessizliğin ortasına. Birden irkiliyor, arkaya bakıyorlar ne oldu diye.

Anne, az önce ortalarda dolaşan, herkesin dikkatini çeken dört beş yaşlarındaki oğluna gözüküyor:

'Buraya gel, rahat dur; yoksa bir vurursam yere yapışırsın, haberin ola!'

Der demez de uzanıp çocuğun eline yapışıyor.

O da ne?

Çocuk anında kurtarıyor elini annesinin elinden ve merdivenin dibinde alıyor soluğu. Anne olduğu yerden haykırıyor. Bu kez daha umursamaz bir tutum ve düşük tınılı, tehdit dolu bir sesle:

'Yanıma gel diyorum sana; yoksa polise veririm, o zaman görürsün gününü!'

İlk tehdidin işe yaramadığını bir kez daha anlayınca, daha güçlü olduğunu düşündüğü bir başka tehditten medet umuyor anne. Bütün bunları evinde, evinin bahçesinde imiş gibi rahat, içinden nasıl geliyorsa öyle sahneliyor.

***

Yavrucağızın maşallahı var. Kabına sığmayan bir hareketlilik içinde. Bir an annesinin yanında, saniye sonra bir başka noktada. Orada da bir saniyeden fazla kaldığı söylenemez.

Çocuk değil, topaç sanki. Dönüp duruyor boş alanda.

Ancak, çocuk kimseye zarar vermiyor, kimseyi rahatsız etmiyor annesinden başka. Yalnızca sürekli deviniyor, o kadar…

Ne yapsın çocuk?

Doğuştan öyle ayarlanmış devinim hızı.

***

Kimi çocuklar etkin, kimileri de ağırkanlı oluyor işte!

Olsunlar! Ciddi bir zararı var mı fazla hareketliliğin ya da ağır davranmanın?

Yeter ki anneler, babalar, öğretmenler bu iki tipi de oldukları gibi kabul etsinler. Onlara uygun 'iyi insan kazanma' yollarını bulsunlar.

Yeter ki herkesi birbirine benzetmeye ya da kendi kafalarındaki 'kalıba sokmak' gibi anlamsız, dahası olanaksız çabalara girmesinler.

Öyle anlaşılıyor ki annenin düşünüp taşınmadan söylediği, yalnızca söylemekle yetindiği bu sözleri 'çocuk, yüzlerce kez duymuş ve artık onun için bir anlamı kalmamış.'

***

Ah anne ah!

Çocuğu kafandaki kalıba sokmaya kalkacağına, onun huyuna suyuna kulak versen biraz. Çocuğuna uygun bir uygulamayı denesen!

Bunun için önce çocuğundan koşulsuz sevgini esirgemesen! Onunla tehditten, dayaktan, baskıdan, rastgele davranışlardan uzak ve sıcak bir toplumsal-ruhsal ortam içinde nitelikli ilişkiler kurmayı denesen!

Bir denesen de görsen, nasıl çiçeklenir senin dünyan da, çocuğun dünyası da.

İtilmişlik, kakılmışlık duygusu yerine; nasıl bir özgüven ve özsaygı geliştirir çocuğunuz. Sevilmenin, benimsenmenin verdiği güçle rahat ve aydınlık yollarda yarına yürümeye başlar. Hem de seni doğru dürüst sevip sayma olanağı elde eder. Topluma da yararlı bir kişi olarak yetişir.

Değerli anne! Çocuk bu durumda, senden (ve babasından) olumlu davranış göremeyince iç dünyasında oluşan karmaşalarla mı baş etsin; yoksa senin tutarsız ve belirsiz isteklerini mi yerine getirsin?

***

Diyelim ki 4+4+4 uygulamasının çocuk gelişimi ve eğitimi açısından sakıncaları üzerinde kafa yormuyorsun.

O zaman çocuğuna hiç olmazsa şu beş özgürlüğü tanı:

'Anlama',

'Anlatım',

'Duygularını yaşama',

'Kabul etme ve reddetme',

'Kendisi olarak var olma' özgürlüklerini.

Olmaz mı?

***

45 yıl öncesindeki değerli hocam eğitimci-yazar Rasim Bakırcıoğlu'nun yazısını okuyunca eğitimciliğim depreşti. İzin alarak, ana konuyu değiştirmeden yeniden ele aldım yazıyı. Teşekkürler hocam.