Fransız General d'Esperey ilk işgalin arkasından bir süre sonra İstanbul'a geldi. Birinci gelişinde ki karşılamayı beğenmemiş olacak ki 8 Şubat 1919'da gösterişli bir şekilde İstanbul'a tekrar giriş yaptı.

ENVER PAŞA'NIN YALISI
Galata rıhtımından Beyoğlu'na kadar zafer alayı tertip ettirdi. Beyaz başından iki askerin çektiği dizginsiz bir ata binmişti. Eski Roma İmparatorları gibi etrafını selamlayarak alay halinde ilerliyordu. (Herhalde İstanbul'un fethine gönderme yaparak Romalılar geri döndü gibi) Bu arada kendisini karşılamaya gelen Osmanlı bandosunu aşağılayarak atını ürküttükleri gerekçesiyle kırbacıyla işaret ederek susturdu. Dolmabahçe Sarayında oturmak istediğini, padişahın sarayı terk etmesini söyleyerek yoluna devam etti. İngilizler onu bu arzusundan vazgeçirmek için bir hayli ter dökerler. Bu defa Osmanlının son Başkumandan Vekili olan ve o sırada Türkistan'da Ruslarla savaşmakta olan Enver Paşa'nın Baltalimanı'ndaki yalısını seçer. Yalının bütün eşyaları yerinde bırakılmak şartıyla buraya yerleşir. Henüz yeni doğum yapmış olan Enver Paşa'nın haremi Naciye Sultan, altına bir şilte bile almasına izin verilmeden sokağa atılır.

KURŞUNA
DİZİLMESİNİ İSTER
Bu yalıya yerleştikten sonra da Osmanlı Devlet geleneğindeki bir usulü Fransızcaya uygulayarak her gün sabah, öğle ve akşam yalının rıhtımında askeri bandoya Fransız millî marşı Marseillaize'yi çaldırır. O günlerde İstanbul'da yayınlanan günlük gazetelerin en büyüğü ve en ünlüsü olan Hadisat'ın Başyazarı olan Süleyman Nazif de bu generalin beyaz at üzerinde İstanbul'a girişini eski şehremaneti meydanında görür, büyük bir acı ve kızgınlık içinde gazetesine gider ve olayı protesto eden ünlü 'Kara Bir Gün' makalesini yazar. Süleyman Nazif'in kaleme aldığı ''Kara Bir Gün '' başlıklı yazısı siyah çerçeve içerisinde 9 Şubat 1919 tarihli Hadisat gazetesinde yayınlandı. Süleyman Nazif bu yazısında kısaca azınlıkları eleştiriyor, Fransız komutana da bazı tarihi hatırlatmalarda bulunuyordu. Kanuni'nin Fransız hükümdarını Almanların elinden kurtarışına gönderme yaparak generalin hafızasını canlandırdı. Ayrıca Fransızların 1871'de Almanlar karşısında aldıkları büyük yenilgiyi yüzlerine çarparken Almanların bile Paris'e girerken böyle bir davranış yapmadıklarını anlatıyordu. Fransız komutan d'Esperey bu yazıyı duyunca adeta çıldırdı. Süleyman Nazif'in derhal kurşuna dizilmesini istedi. Fakat bazı Fransızların araya girmesi ile bu kararından vazgeçti. d'Esperey ile görüşen Süleyman Nazif ona; 'Tarih sizi asla affetmeyecek' der. Olay da Hadisat gazetesinin kapatılması ile sona erer.

O'NA KİMSE SAHİP ÇIKMAZ
Allah bu Fransız mareşaline uzun bir ömür nasip eder. Bundan dolayı 2. Dünya savaşını da görmüş olur. 'illüstration Dergisi' d'Esperey'in Alman orduları Paris'e girerken kaldırımlar üzerinde ağlarken çekilmiş bir fotoğrafını yayınlar. Paris'in işgalinin hemen ertesi günü Alman işgal kuvvetleri kumandanı d'Esperey konağını kendisine mekan olarak seçmiş ve konaktan hiç bir eşya almasına izin vermeden mareşali sokağa arttırdı. Yaşadığı korkunç olaylar sonucunda oldukça büyük bir kedere kapılan d'Esperey felç geçirir. O günlerin Paris'i saldırıya uğrayan bir Alman erine karşı yüz rehinenin kurşuna dizildiği günleri yaşamaktadır. d'Esperey'e hiç kimse sahip çıkma cesaretini gösteremez, ortada kalır. Çok kısa bir süre sonra da ölür. Yanında bulunan oda hizmetçisi sonradan gazetecilere d'Esperey'in son sözlerini nakleder. Mareşal d'Esperey son anlarında şunları sayıklamıştır; 'Un journalist turc, m'avait dit deja!..' (bir Türk gazetecisi bana bunu söylemişti!..) Tarihte yaşanan bu olay gösteriyor ki; kim zulüm yaparsa, yaptığı kötülüğün aynısını yaşamadan bu dünyadan göç etmiyor. Düzmece Ergenekon, Balyoz kumpaslarıyla kahraman komutanları, aydınları ve gazetecileri yıllarca cezaevinde zulüm görmesine neden olanlar, d'Esperey gibi bunun bedelini şu günlerde ağır şekilde ödüyor… Yani yaptıkları kötülükler, vatan hainlikleri yanlarında kar kalmayacak. Yurt dışına kaçan kumpascı Savcılarda, Pensilvanya'da bu olayı tezgahlayan teröristbaşı da aynı akibeti yaşayacaktır. Ülkemizi bölmek, birlik bütünlüğümüze zarar vermek isteyenler yaptıklarının bedelini d'Esperey gibi mutlaka ödeyeceklerdir…

KARA BİR GÜN (Hadisat Gazetesi 9 Şubat 1919)
Fransız generalinin dün şehrimize vürudu münasebetiyle bir kısım vatandaşlarımız tarafından icra olunan nümayiş, Türk'ün ve İslam'ın kalbinde ve tarihinde müebbeden kanayacak bir ceriha açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve idbarımız şevk ve ikbale münkalib olsa yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü evlad ve ahfadımıza nesilden nesile ağlayacak bir miras terk edeceğiz.
Almanya orduları 1871 senesinde Paris'e dahil olarak, -Büyük Napolyon'un neşide-i mütehaccire-i muzafferiyatı olan- tak-ı zafer altından geçerlerken bile Fransızlar bizim kadar hakaret görmemişti. Ve bizim dün sabah saat dokuzdan on bire kadar hissettiğimiz ye's ve azabı duymamıştı. Çünkü (Fransız) namını taşıyan her ferd, çünkü yalnız Hristiyanlar değil, Yahudi Fransızlarla Cezayirli Müslümanlar, o matem-i milli karşısında aynı telehhüf ve hicab ile ağlamış ve kızarmışlardı.
Biz ise mevcudiyet-i milliyye ve lisaniyelerini bizim alîcenabımıza medyûn olan bir kısım halkın hay-huy şematetiyle bu matem-i muazzezimize en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını gördük. (Buna müstehak değildik) diyemeyiz. Müstehak olmasaydık, bu felakete düçar olmazdık.. Her milletin sahaif-i hayatında birçok ikbal ve idbar sahîfeleri vardır. Fransa Kralı Birinci Fransuva'yı (Şarlken)'in mahbesinden kurtarmış ve koca Viyana şehrini kerrat ile sarmış bir ümmetin defter-i mukadderatında böyle bir satr-ı elîm de mestûr imiş. Her hal muhavveldir. Araplar'ın güzel bir sözü var:
'Isbır feinne'd-dehre layesbır' (Sen sabret, çünkü zaman sabretmez) derler.
Süleyman Nazif

foto şaka

CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer: Ahmet Başkanım beni nereye götürüyorsunuz? Vallahi ben hızdan çok korkarım.
Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç: Utkucuğum korkma! Benim motosikletime binen hiçbir yerden düşmez. Kimse de onu düşüremez.