2 gündür yaygın medyaya da konu olan bir gündem var Eskişehir'de...
Alpu'nun Beyazaltın Köyünde, daha doğrusu mahallesinde, Türkiye'nin önümüzdeki 50 yıllık ihtiyacını karşılayacak kömür rezervi tespit edilmiş...
Aynı zamanda Kızılay Eskişehir Şube Başkanı olan Köy Muhtarı Yüksel Girgin açıkladı konuyu...
Gerçi,
Bu bölgede böyle bir rezerv olduğu uzun zamandır, durup durup gündeme geliyordu...
Yüksel Girgin, yalnızca rezervi gündeme getirmekle kalmadı, bölgeye son teknoloji ürünü bir termik santralin kurulmasının düşünüldüğünü de açıkladı...
Her ne kadar,
Konuyla ilgili olarak henüz Bakanlıktan resmi ve net bir açıklama gelmediği için temkinli yaklaşmak gerekiyor...
Ancak benim üzerinde durmak istediğim konu, olayın başka bir boyutuyla ilgili...
Elbette yeraltı madenleri, bir ülke için çok önemlidir...
Çok önemli bir gelir kaynağıdır...
Bu konuda söylenecek bir şey yok...
Ancak bu maden, kömür... hele bir de linyit kömürü olursa, başımızı iki elimizin arasına alıp uzun uzun düşünmek gerekiyor...

***

Konunun gündeme geliş şekline bakarsanız...
Kömür çıkarılmaya başlanınca bölgede çok büyük bir gelişme ve kalkınmanın yaşanacağı ifade ediliyor...
Yanına bir de santral...
Müthiş değil mi?
Üstelik santral 'son teknoloji' olacakmış...
Şunu öncelikle belirteyim ki,
Bu 'son teknoloji' sözü, kendi kendisini çürüten bir söz...
Diyelim ki,
2017-2020 yılları arasında 'son teknoloji' ile bir termik santral yapıldı...
Bu şu demektir;
2025 yılında o santral artık 'son teknoloji' olmayacaktır...

***

Türk ekonomisine büyük katkı, çok geniş bir iş alanı...
Eyvallah...
Büyük bir kalkınma ve gelişim...
Hayır...
Dünyanın kalkınmış ve gelişmiş bölümü, kömürü ve teknik yani ısı aracılığıyla enerji üretme modelini bırakalı çok uzun yıllar oldu...
Nükleer santrallerin bile artık dönemini bitirmeye başladıkları ya da en azından yenilerinin yapılmasının yavaşladığı düşünülecek olursa, kömür ve termik santral vasıtasıyla büyük bir gelişme ve kalkınma beklemek, çağımızın dünyasına hiç ama hiç uymuyor...
İşte o nedenle bu yazının başlığı;
'EYVAH... KÖMÜR REZERVİ!'

***

Kömür özellikle de linyit kömürü, bilimin ve teknolojinin bugünkü kadar gelişmediği dönemlerde dünyanın, özellikle de Avrupa ülkelerinin en büyük enerji kaynaklarından biriydi...
İnsanlar kömürle ısınıyor, buhar kömürün yakılmasıyla elde ediliyordu...
Ancak artık öyle değil...
Artık dünya,
'Önceliği enerjiye değil, önceliği çevreye veriyor...'
Bakalım şimdi,
Zaten URAYSİM Projesi nedeniyle, o güzel, verimli Alpu Ovası büyük bir değişimin eşiğindeyken, üzerine bir de Türkiye'nin 50 yıllık kömür ihtiyacını karşılayacak maden ocaklarının açılması, üstüne bir de termik santral kurulması, bence Alpu için korkunç bir gelecek kurmaktan başka bir şey değildir...
O verimli toprakların karnı yarılacak, metrelerce altına inilecek sonra da çıkarılanlarla üzeri kurak, çorak ve küllerin uçuştuğu siyah kömür dağlarıyla kaplanacak...
Eğer bizim elimizde,
Türkiye'nin elinde termik santral kuracak son teknoloji var ise, ki eminim o teknoloji de dışarıdan ithal edilecektir, o teknolojinin değişik versiyonları ile 'yenilenebilir enerji türlerine' yönelinmelidir...
Bu topraklar bizim olduğu sürece, kuşkusuz altındaki tüm madenler de bizimdir...
Bu rezervin yok olma, eriyip gitme ihtimali yok nasıl olsa...
Sonsuza kadar bizim yani...
O nedenle...

***

Bu verimli topraklar,
Bize, ona yaptığımız tüm hainliklere karşı hala yaşama olanağı tanıyan bu dünya, özelinde yaşadığımız çevre, bizim için çok daha önemli...
Bunu,
Var-yok dinlemez bir çocuk inatçılığıyla, ikircikli bir çevre duyarlılığıyla ya da sırf muhalefet olsun diye söylüyor değilim...
Enerjinin ne kadar önemli olduğu malum...
Ve bu enerjiyi ne kadar ucuza mal edebilirsek kazancımızın o ölçüde artacağı kesin...
Ancak,
Bunu yaparken önceliklerimizi çok iyi belirlememiz gerekiyor...
Kömür ve termik santral derken, nelerden vazgeçeceğimizi, neleri feda edeceğimizi çok iyi hesaplamamız gerekiyor...
Bunlar ülke açısından bakıldığında ele alınması gereken gerçekler...

***

Bir de Eskişehir açısından bakalım...
Ben, dünya üzerinde böylesine büyük kömür yataklarına sahip olup da, pırıl pırıl, ışıl ışıl, yeşiliyle, suyuyla doğası güzel bir bölge veya şehir olduğuna inanmıyorum...
İşte,
Hemen kapı komşumuz Kütahya...
Seyitömer...
Ben bir kaç kere Seyitömer'den geçtim, gördüm oraları...
Hoşlanmadım...
Görseniz eminim siz de hoşlanmazsınız...
Kömür yatakları, bulundukları çevreyi kaldırsa, geliştirse; Kütahya ile Zonguldak'ın Türkiye'nin en modern şehirleri olmaları gerekir...
Ama öyle değiller...
Manisa Soma'yı anlatmıyorum bile...
Kahramanmaraş-Elbistan'ı hele, hiç mi hiç söylemiyorum bile...

***

Bu konu yaklaşık 10 yıldan beri durup durup konuşulduğu ve unutulduğu gibi, umarım yine öyle olur...
Umarım kömürün karası,
Alpu'nun berrak ve verimli yüzüne hiç bulaşmaz...