Kar kışla başladık haftaya!
Yeni yılın ilk karı yağdı. Hem de hiç beklenmedik bir anda. Gece baskını gibi… Pazar akşamı hiçbir şey yoktu. Sadece kuru bir soğuk.
Sabah kalkınca…
Her yer bembeyaz.
Karın zararı yok tabii de…
Ortalığı da temizler hiç değilse.
Ortalık da öyle bir kirli ki!
Bakalım ne olacak ABD ile İran arasındaki mesele? Sonra, Ortadoğu'daki o sonu gelmez karışıklık?
Biz uykudayken, gece boyunca yağan bembeyaz karın da temizleyebileceği bir şey değil, bu çağda insanlığı tehdit eden bu kirlilik.
***
Pazartesi günü sabah altı buçuk gibi uyanınca yatak odasının penceresinden dışarı baktım.
Neden bilmem, gece yatmadan önce ve sabah kalkınca mutlaka pencereden sokağa bakıyorum.
Kim bilir belki de sabah katlığımda, hayatı gece bıraktığım yerde bulamamaktan korkuyorum!
Onun için, yatıp uyumadan, dışarıda her şey yolunda mı, her şey yerli yerinde mi diye kontrol ediyorum mutlaka.
***
Gece bir sıraları, yatmadan önce pencereden dışarı baktığımda bir şey yoktu.
Sabah kalkınca…
Aksi gibi bir de hastaneye, göz polikliniğine gidecektik Sultan'la. Bir süredir yeterince hızlı okuyamadığımı hissediyorum.
Belki kafam karışık onun için.
Ama olsun.
Ben, iyi bir yakın gözlüğüyle daha hızlı, daha çok okuyabileceğimi söylüyorum.
Sultan da kızıyor, saçmalama, diye.
'Doktora da böyle şeyler söyleme!' diyor.
***
Her yer kardı. Bembeyaz. Ak pak, temiz!
Araba yerinden çıkacak gibi değildi.
Taksiye bindik.
Biz evden çıkıncaya kadar saat yediye yaklaşmıştı; ama hala ortalık karanlıktı… Ve kar yağmaya devam ediyordu.
Sabahın karanlığında, bu karda fırtınada insanlar yollarda. Tek başına yürüyenler de var ikili üçlü gruplar halinde yürüyenler de. Dostoyevski'nin 'Ecinniler' romanından çıkıp gelmiş gibiler.
Yürüyerek işe gidiyorlar ihtimal. Ve büyük ihtimalle asgari ücretle çalışıyorlar. Yani yalnızca, yaklaşık, üç yüz seksen dolar aylık gelirleri.
Biz de arabayı kaydırıp kaza yapma korkusuyla taksiye bindik ama…
Önce tramvayla gitmeyi düşündük, daha ekonomik olacağı için.
Fakat işte, öyle bir sıra oluyormuş ki hastanede…
Bir an önce gidip sıra almak gerekiyormuş. Değilse bütün gün oralarda…
***
Taksi sürücüsüne sordum, ne zaman başladı kar diye.
'Gece iki gibi başladı,' dedi.
'Bizim yatıp uyumamızı beklemiş anlaşılan.'
'Nasıl dedin abi?'
'Yok bir şey. Sen yola bak.'
Yol hakikaten kötü. Kar yolu tamamen kapatmış. Bir taraftan da yağmaya devam ediyor. Göz gözü görmüyor.
'Yollarda tuzlama yapılmamış galiba,' dedim.
'Yok abi. Sadece ana caddeler küründü, o kadar.'
Nedense, sanki bir şey yapacakmışım gibi elim cep telefonuma gitti.
Sağ olsun, bizim Belediye Başkanı her hafta pazartesi günü sabah erkenden mesaj gönderir.
'Güzel bir hafta geçirmenizi dilerim…'
Baktım, bu sabah da gelmiş mesaj.
Okudum, güzel bir mesaj! Güzel bir bahar sabahı yazılmış gibi. İnsanın içini ferahlatıyor, sağa sola kayarak gittiğimiz bu karlı, fırtınalı kış sabahında bile!
***
İyi kötü vardık hastaneye; genç, cesur bir delikanlıydı taksici.
Taksiden inince şaşırdım ama.
'Otuz beş lira abi,' dedi.
Delikanlı hak etti etmesine de…
Kime ne demeye yüzümüz var ki zaten? Benzin yedi lirayı aşmış. Dolar altı liraya, avro yedi liraya yaklaşmış…
Orası öyle de bizim de durumumuz böyle işte.