Sahne hazır!
Dekor…
Işık…
Sonra kostüm…
Makyaj…
Bir palyaçonunki kadar mükemmel bir makyaj…
Hepsi tamam.
Peki ya oyuncu?
Oyuncu hazır mı?
Cesareti yerli yerinde mi?
Yavaş yavaş açılan perdenin arkasından koşarak sahneye çıkmak için…
Cesareti, kendine güveni tam mı?
Para için değil…
Varlığı güven vermeyen alkışlar uğruna kendini sahneye…
İnsanların önüne atmaya hazır mı?
***
Evet!
Neredeyse hazır!
Oyuncu da hazır!
Çaresiz hazır.
Huzur bulmasının başka bir yolu yok çünkü.
Onun için...
Ne olursa olsun çıkacak sahneye.
***
Her yazar kendini büyük…
Meşhur bir yazar zanneder.
Hatta yazmazsa kıyamet kopacak zanneder.
Çünkü…
Bu oyuna kendini inandırmaktan başka çaresi yoktur.
Yazmaya devam edebilmek için bunu yapmak zorundadır.
***
Şimdi gelelim bize.
Yazı için her şey hazır.
Sahne…
Dekor…
Kostüm…
Makyaj da tamam…
Fakat işte…
İnsanın kendini kandırması o kadar da kolay olmuyor.
Masaya oturup büyük, meşhur; insanların, yazılarını merakla okuduğu bir yazar olduğuna kendini inandırması o kadar da kolay olmuyor.
Onun için…
İçimde bir kuşku…
Bir kaygı.
Yüreğimde bir titreme!...
Avuçlarımın içi terliyor…
Yazabilecek miyim?
İyi yazabilecek miyim?
Oysa pek çok yazıyı yazdım.
Zorla da olsa yazdım.
Ama şimdi…
Ne yalan söyleyeyim!...
Yalan söylemeye lüzum yok!
Tanrı'nın bildiğini sizden saklamaya da lüzum yok…
Dördüncü kez aynı yazıyı yazmayı deniyorum.
Ama…
Ama her defasında bambaşka bir yazı çıkıyor ortaya.
Şimdi de olmadı işte.
Yazmak istediğim yazıyla ilgisi yok şu yazdığım yazının.
İnsanın yazıya gücünün yetmemesi…
Yazıyla baş edememesi böyle bir şey işte…
Denemekten de vaz geçecek değilim ama!
Sahne hazır mı?
Ben hazırım!