Yıllar akıp gidiyor bir yıl daha hayatlarımıza veda ederken geriye dönüp baktığımızda fiziken yaşadığımız değişimler dışında çok fazla bir şeyin değişmediğini görüyoruz. Özellikle toplumsal devinimde ülkemiz için arzuladığımız gelişmelerin bir türlü olmadığı, beklentilerin ileriye değil sürekli olarak geriye gittiğini üzülerek izliyoruz. Yeni bir yıla merhaba derken 2017 yılının ülkemiz için kayıplar, kavgalar, hizipler ve bunların gölgesinde yine seçimler yılı ile geçirdiğimizi unutmamakta fayda var.
2017 yılının ülkemizin birçok yerinden yükselen sesler doğrultusunda barış ve huzur yılı olması en büyük temennimiz. Bunu başarmak ve yaşamak çok zor biliyorum biliyorsunuz ancak denemekten başka çaremiz de yolumuz da yok. Ülkemiz için hayatımız için düşlediğimiz daha aydın bir dünyanın mantığımız ve aklımızın daha rasyonel kullanımından geçtiği kesin. Fikirlerimizi karşılıklı tartışmak birbirimize karşılık tahammül sınırımızı artırmaktan geçiyor. Kör inançların onların sonuçları ile yüzleşme cesaretimizin olmamasının bizlere fayda getirmeyeceğinin farkında olmamız bu çerçevede olayları analiz etmemizde fayda var.
Yeni yılın bu ilk günlerinde hepimize ilham olması, umut kaynağı olması dileği daha önce sizlerle paylaştığım Budizmin kurucusu ve Budha olarak da anılan Siddhartha Gautama'nın öğretisini yaydığı yıllarda rahiplerine anlattığı öyküyü sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum: 'Genç yaşında dul kalan bir baba, yaşamını biricik oğluna adamıştı. Yavrusunu evde bırakıp köy dışına işe gittiği bir gün, haydutlar köyü bastılar, tüm evleri yaktılar ve küçük oğlunu kaçırdılar. Dönüşünde bir harabe yığınıyla karşılaşan baba, umutsuzca çocuğunu aradı. Dumanları tüten köyde bir çocuğun yanmış cesedini bulunca, oğlunun kalıntıları sandı. Usulünce bir cenaze töreni hazırladı, cesedi tamamen yaktı, külleri topladı ve bir torbaya doldurdu. Omzuna astı ve hiç çıkarmadı. Bitmeyecek bir yasa girmişti. Artık gittiği her yere külleri koyduğu torbayı da götürüyordu.
Oysa oğlu yaşıyordu ve bir gün haydutların elinden kaçmayı başardı. Günlerce yürüyerek köyün yolunu buldu. Bir gece geç vakit, babasının yıkılanın yerine yaptığı yeni evin kapısını çaldı.
Baba sordu:
- Kim o?
- Benim, oğlun. Kapıyı aç baba!
Oğlu sandığı çocuğun küllerini yanından hiç ayırmayan mutsuz baba, sefil biri kendisiyle alay ediyor sandı.
- Defol, diye bağırdı.
Çocuğu defalarca kapıya vurdu ve babasını açmaya, kendisiyle konuşmaya çağırdı. Ama hep aynı yanıtı alıyordu: Defol!
Umudunu yitiren oğul, sonunda bir daha dönmemek üzere gitti.
Budha Siddhartha, öyküyü bitirince başını önüne eğdi. Bir an sustu. Sonra başını kaldırıp rahiplerine baktı ve ağır ağır: 'Eğer bir fikre, mutlak gerçekmiş gibi sarılırsanız; gerçeğin ta kendisi gelip kapınıza vurduğunda, o kapıyı açmak ve gerçekle yüzleşmek yeteneğiniz kalmaz.'
Yeni yılınız umutlu olsun.