Gazeteci-yazar Uğur MUMCU'nun 1975 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nde 'SESLENİŞ' başlığı altında yazdığı o 'şiirsel yazı', özgürlük ve eşitlik sevdalılarının bilinçlerinde mıh gibi çakılı duruyor…

O Sesleniş'te haykırılan 'vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi…' sözleri belleklerde tazeliğini koruyor.

Uğur MUMCU, o Sesleniş'ten 18 yıl sonra 24 Ocak 1993 tarihinde katledildi.

Bu ülkede aydın katletmeleri Uğur'dan sonra da sürdü. Son 100 yıl içinde 100'ü aşkın aydın katledildi. Kitlesel katliamların ise sayısı belirsiz… Ve katledilen o güzel insanların çoğunun katilleri bulunamadı…

Ne yazık ki ülkemizde son aylarda yine ölüm kol geziyor.

Bir yanda, 'çağdaş sosyal hukuk devleti' ilkelerine tamamen aykırı olarak ve orantısız bir biçimde sürdürülen operasyonlarda insanlarımız ölüyor…

Diğer yanda, 'çağdaş insan hakları ve demokrasi mücadelesi' ilkelerine tamamen aykırı olarak ve meşru olmayan bir biçimde PKK (ve yan örgütleri) tarafından sürdürülen kirli terör eylemlerinde öldürülen insanlarımız…

İşin ilginç yanı, ülkemizde barışı katleden bu iki taraf da 'silahlar hemen sussun!...' diyen barış sevdalılarını 'ihanetle' suçluyor.

Ve duyarlı yurttaşlarımız bir şeyler yapamamanın çaresizliği içinde utançtan kıpkırmızı durumdalar… Tıpkı, eğitimci- şair Hatice SÖNMEZ KAYA arkadaşımızın dediğince:

'Çocuklarımız,/ acıklı gülümseyişleriyle ölüyor. / sular, derin düşüncede/ sessiz / Güneş'in yanakları kızarmış/ utançtan…'

Uğur MUMCU bugün sağ olsaydı, ülkemdeki ölümler karşısında herhalde şöyle seslenirdi:

' Vuruluyoruz ey halkım, unutma bizi!...'

SUSTURULUYORUZ EY HALKIM!...

'Düşünce ve anlatım özgürlüğünün çağdaş değerlerle yaşama geçirilmesi…' konusu ülkemizde ezelden beri sorun olageldi.

Gerçi bazen kardelen çiçekleri güzelliğinde özgürlük türküleri söylendi bu ülkede…

Ama çoğu zaman 'susturuldu' insanlarımız. Hatta bırakın söz söylemeyi; duymamız, görmemiz, düşünmemiz bile yasaklandı…

Hem de 'boş konuşan laklakçılar' tarafından…

Tıpkı son günlerde olduğu gibi…

Bilindiği gibi, bu ülkede yaşayan 1128 'akademisyen' yurttaşımız, 11 Ocak 2016 günü 'Bu Suça Ortak Olmayacağız' başlığı altında, Güneydoğumuzda yaşanan olaylarla ilgili bir bildiri yayınladılar.

Vay, siz misiniz düşüncelerini açıklayan?...

Devletin en yetkili kişileri ve yandaşları medya tarafından, bu bildiriye imza atanlara karşı bir 'linç kampanyası' başlatıldı.

Bu saldırılarda kullanılan kalitesiz söylem ve tutumlardan bazılarını örnek göstererek KESİT köşesini kirletemem…

Devamında gelen yeni bildirilerle bu konu daha da irdelenerek olgunlaştırıldı. Örneğin, şöyle bir ortak akıl tespitini görmezden gelmek mümkün müdür?:

'Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü yönünde çaba gösteren ve tutum açıklayan herkesi, şiddeti kutsayan devlet politikası karşısında hedef olarak göstermek oldukça vahim toplumsal olayların gelişmesine zemin hazırlayabilir ve Türkiye'nin iç barışını tehlikeye atabilir…'

Benzer bir ortak akıl tespiti, demokrasi tarihimizin önemli belgelerinden olan '1984 Aydınlar Dilekçesi'nde şöyle diyor:

' Her örgütlü toplumun şiddet eylemleriyle mücadele etmesi kaçınılmaz görevidir. Ancak, devlet olmanın temel niteliği, terörle mücadelede hukuk ilkelerine bağlı kalmaktır. Terörün varlığı, hiçbir zaman, devletin de aynı yöntemlere başvurmasının gerekçesi olamaz…'

Düşünce özgürlüğüyle ilgili ortak akıl örneklerini daha eskilere de götürebiliriz. Örneğin, bundan 250 yıl önce ünlü düşünür VOLTAİRE demiş ki:

'Düşüncelerine katılmıyorum. Ama senin düşüncelerini savunma hakkını ölene kadar savunacağım…'

Sözün özü, ne yazık ki ülkem dörtnala 'diktatörlüğe' koşuyor. Hem de hiç 'bozuntuya' vermeden…

KÜLLİYEN ZİNCİRLENİYORUZ…

Son günlerde Eskişehir yerel gündeminin başköşesine 'Kurşunlu Külliyesi'nin zincirlenmesi' konusu oturdu.

20 Yıl önce Odunpazarı Belediyesi'ne kiralanan Külliye, sudan bahaneler ileri sürerek 'zincirlendi…'

Bir demokrasi ayıbı olan bu uygulama, 'bir ülkede atanmış kamu görevlileri siyasal parti militanı haline geldiğinde neler olabileceğini…' gösteren acı bir örnektir.

İşte ülkemizde tüm temel özgürlükler böylesine sudan nedenlerle 'külliyen zincirleniyor…'

Kurşunlu Külliyesi'nin özgürleşmesi için kararlı bir tutum gösteren Odunpazarı Belediyesi Başkanı Kazım KURT ve çalışma arkadaşlarını yürekten kutluyorum.

Külliye olayını izlerken '68 Kuşağı' damarım kabardı ve 'Venseremos (Kazanacağız)' türküsünün bazı sözleri takıldı dilime:

'Kıralım zincirlerimizi!… Zulme ve yoksulluğa paydos!...'

HAYDİ UNUTTURMAYALIM!..

'Ülkemizin tüm Uğur MUMCU'larını unutmamak ve unutturmamak' çok önemli bir demokrasi görevidir.

Bu görev için iki güncel çağrı var:

· Odunpazarı Belediyesi tarafından Büyükdere Mahallesi'nde oluşturulan 'Uğur Mumcu Parkı'nın açılışı, 23 Ocak 2016 Cumartesi günü saat 14.00'te.

· Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi, Tepebaşı Belediyesi, ÇGD, ADD tarafından 'birlikte' düzenlenen 'Uğur Mumcu Gecesi', aynı gün saat 19.00'da EBB Atatürk Kongre Merkezi'nde.

Sözlerimi Uğur'un Sesleniş'inin son bölümüyle bitirmek istiyorum:

'Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz./ Şimdi hep birlikteyiz./ Ey halkım, unutma bizi!...'

Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla…