Sanıyorum ülkemizde son on gün içinde en çok konuşulan şey 'BARIŞ' oldu. Ama ne yazık ki konuşulanlar laf kalabalığını geçemedi…

Belki de bu konuşulanların ve kısır tartışmaların tek yararı 'barış konusundaki yanlışlarımızın/eksiklerimizin ne kadar çok olduğunu ortaya koyması' oldu…

Evet, toplumumuzda 'barış kültürü' çok zayıf. Barışla ilgili bilgilerimiz ve davranışlarımız çok kısır. Böyle olunca da barışı bir türlü sindiremiyoruz/özümseyemiyoruz.

Acımızın İlk On Günü

10 Ekim 2015 günü yapılan Ankara Kıyımının üzerinden on gün geçti. Ama biz bu kıyımın acısını 'toplumca hep birlikte' yaşayamadık.

Bu acıdan 'barış dersleri' çıkaracağımız yerde, kıyımı siyasal çıkarımlarımıza alet ettik. Kimimiz 'ölenleri ıslıklayarak', kimimiz de 'ölenleri kutsayarak' intikam yeminleri ettik…

Bu arada 'kıyımı yapanlar' üzerinde o kadar çok kısır tartışma yaptık ki, 'kıyımı yaptıranlar' unutuldu/unutturuldu…

Bu acılı on günümüz boyunca 'sözde barış için':

· PKK'nın yaptığı çirkin saldırılarda birçok güvenlik görevlimiz 'şehit edildi…'

· 'Devlet' adına yapılan operasyonlarda birçok PKK militanı 'etkisiz hale getirildi…'

Sonra her iki taraf da son ölümlerin acısını önceki ölümlerin acısı üzerine ekleyerek ve 'ötekileri suçlayarak barış için timsah gözyaşları döktüler…'

Oysa insanlığın binlerce yıldır yaşadığı ve özellikle Türkiye toplumunun son 35 yıldır yaşamakta olduğu acı deneyimler açıkça gösteriyor ki, 'şiddet içeren söylem ve eylemlerle barışa ulaşılamaz…'

Barış ancak 'ölen kimden' diye sormadığımızda patlak verebilir…

Sözün özü, Ankara Kıyımının ilk on günü içinde 'terör tellalları daha da cazgırlaştı…' Toplumumuzun sessiz çoğunluğu ise 'kabullenilmiş çaresizlik' içinde daha da sessizleşti. Barış acıları sanki kanıksanır oldu…

Barışı Daha İyi Öğrenmek Zorundayız

Türkiye toplumunda barış kültürünün gelişebilmesi için, 'barışın anlamını, önemini ve değerini' daha iyi öğrenmek durumundayız.

Barışı daha iyi öğrenmenin birinci yolu, tarihten ve tarihte iz bırakmış düşünürlerden ders alabilmektir. Sizlere bu amaçla birkaç özlü söz sunuyorum:

· 'Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir.' (François Fenelon)

· 'Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür.' (Jean Paul Sartre)

· 'Savaşın iyisi, barışın kötüsü olmaz.' (Benjamin Franklin)

· 'Savaş; yüreklilik değil, korkaklıktır.' (Bertrand Russell)

· 'Barışta evlatlar babalarını, savaşta ise babalar evlatlarını toprağa verirler.'(Herodot)

· 'Barış her şeyi hazmeden mutluluktur.'(Victor Hugo)

· 'Barış, sorunları çözmek ve uzlaşmak demektir.' (Burke)

· 'Barış içinde eşitliğin ve özgürlüğün sefasını sürmek istiyoruz…' (Robespierre)

· Ve 'Yurtta barış, dünyada barış.'(M. Kemal ATATÜRK)

Barış İçin Neler Yapılmalı?

Çağdaş insanlığın büyük çoğunluğunca 'barış' o denli 'doğru, meşru ve haklı' olarak kabul edilmektedir ki, artık kendini bilen kimse kolayca doğrudan barışa karşı çıkamamaktadır. Bu nedenle çoğu insan/cık sözde barışı savunurken, yaptıklarıyla barışı katletmektedirler. Onun için barış için yapılması gerekenler, doğru söylemlerden daha önemlidir.

Barış için doğru gördüğüm bazı yapılması gerekenleri de sizlerle paylaşmak istiyorum:

· Barış için susulmaz; konuşulur, haykırılır.

· Barış için çatışılmaz, uzlaşılır.

· Barış için ötekileştirilmez, birleştirilir.

· Barış için ayrışılmaz, bileşilir.

· Barış için intikam alınmaz, önlem alınır.

· Barış için savaşılmaz, BARIŞILIR…

· Barış için ölünmez, YAŞANIR…

Ülkemizde Barışın Patlak Vermesi İçin…

Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu 'terör ve savaş sarmalı', ülkemizin temel sorununun 'barışın patlak vermesini sağlamak' olduğu gerçekliğini açıkça ortaya koyuyor.

Bu nedenle bu ülkede yaşayan tüm duyarlı yurttaşların, STK'ları ve siyasal partilerin görev ve sorumluluk yüklenmesi gerekiyor.

Barış için baş sorumluluk elbette ki iktidarda bulunan AKP/RTE çizgisine düşüyor. Ancak bu tehlikeli çizgi son yıllarda toplumumuzu o kadar gerdi ve ötekileştirdi ki, iç barışın etkeni değil 'engeli' durumuna düştü. Bu çizginin 'Ortadoğu bataklığına balıklama dalmaya hazır olması' da barış için büyük bir 'tehdit' oluşturmaktadır…

TBMM'de bulunan MHP ve HDP ile onların etkisinde olan çeşitli siyasal odaklar ise 'kullandıkları şiddet yüklü söylem ve eylemlerle barış yangınına körükle gitmektedirler…'

Bu durumda ülkemizde barışın patlak verebilmesi için temel görev ve sorumluluklar 'barış ve demokrasi güçlerine' düşüyor.

Türkiye'nin geçmişinde darbe üzerine darbe yiyen, şimdilerde ise bir türlü toparlanamayan demokrasi güçleri, 'barış' konusunda ne yazık ki yeterince etkili olamıyor.

Ancak her şeye rağmen ülkemizde barış için 'bahçe onlar, gül onlardadır…'

Bu ülkenin bu umut yüklü bahçesinin:

· Emekçileri, köylüleri, dar gelirlileri, aydınları, sanatçıları, emeklileri…

· İlericileri, demokratları, devrimcileri, yurtseverleri, sosyalistleri, sosyal demokratları…

· Sendikaları, STK'ları, demokrat/ sosyal demokrat/ sosyalist partileri… Arasında

'barış için mümkün olan en geniş birlikteliğin sağlanması' gerekiyor.

Barış için sağlanacak birlikteliğin gerçek ve kalıcı olabilmesi için, ilişkilerin etnik ve dinsel yaklaşımlardan ve şiddet unsurlarından arındırılması; mutlaka bilim ve demokrasi ilkeleri üzerinden sürdürülmesi gerekiyor.

Ve Türkiye'nin bugünkü koşullarında güçlü bir barış ve demokrasi cephesi oluşabilmesi için 'CHP'nin çok önemli olduğu' gerçeğinin unutulmaması gerekiyor.

Barışla, sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla.