Seçerek TBMM'ye gönderdiğimiz temsilcilerimize 'milletvekili' denir.
Bizim temsilcimiz! Bizim adımıza yasa çıkaran, bizim adımıza bazı kurullara ya da kurumlara müdahil olabilen, bizim adımıza konuşan temsilcimiz.
Eskiden bizim adımıza 'cumhurbaşkanı'nı da seçerlerdi.
Son seçimde belli oyu alma zorunluluğu da kaldırılmış, birkaç turdan sonra en çok oyu alanın lehine işletilerek olası tıkanıklığın da önüne geçilmişti.
***
Yapılan değişiklikle cumhurbaşkanını halkoyuyla seçme benimsendi.
Sonrasında yapılan iki aşamalı seçimde Recep Tayyip Erdoğan ipi göğüsledi. Halkın oyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı oldu.
Halkın desteği cumhurbaşkanının hoşuna gitti. Şimdi 'başkan' olmak istiyor.
Tüm zamanını, enerjisini bu yola dökmüş durumda.
***
Başkanlık sisteminin en bilindik ülkesi Amerika.
Acaba, Amerika'da başkan nasıl seçiliyor?
Öncelikle partilerin kendi adayları kendi aralarında yarışıyor. Bu yarış seçim yılının Ocak ayından Haziran'a kadar sürüyor.
Her eyalette parti üyeleri, kendi partilerinin başkan adayını belirlemek için oy kullanıyor. Bir ön seçim yani!..
Bu süreçte yerini sağlamlaştıranlar oluyor, yarıştan çekilenler oluyor.
Temmuz ayında her parti kongre yapıyor. Eyalet sonuçlarına göre 'başkan adayı'nı duyuruyor ve seçim kampanyasını başlatıyor.
Kısaca malumun ilanı…
Şu anda önde gittiği medyaya yansıyan Demokrat Clinton ile Cumhuriyetçi Trump birbiriyle yarışmıyor. Partililerinin oyunu almaya çalışıyor.
***
Kasım ayının ilk haftasında tüm halkın katılımıyla seçim yapılıyor.
Oy pusulalarının üzerinde başkan adaylarının adı oluyor ama halk aslında başkanı seçecek 'seçiciler kurulu'nu seçiyor.
Seçiciler Kurulu 538 üyeden oluşuyor. Her eyaletin nüfusuna göre belirlenmiş seçiciler kurulu üye sayısı var. Tek işi de başkanı seçmek.
Birkaç istisna dışında, bir eyalette en çok oyu alan, delegelerin de tamamını alıyor. Kasım seçimlerinde seçici kurul üyelerinin siyasi kimlikleri de belli olduğundan aslında başkan da belli oluyor.
'Seçici Kurul' aralık ortalarında toplanıp başkan için oy kullanıyor, malumu ilan ediyor. 4 yıllığına seçilen başkan da ocak ayında göreve başlıyor.
***
Seçim barajı yok ama küçük partiler, bir eyalette 'oyların çoğunu alanın tüm üyeleri kazanması' nedeniyle seçici kurula üye sokma şansını bulamıyor.
Yaklaşık bir yıl süren kampanya, iyi bir 'ekonomik güç' gerektiriyor. Bu da destek almayı gerektiriyor. Destek verenler, başkanlık koltuğuna oturan popodan destek istiyordur herhalde!... Bu sistem içinde ayak oyunlarını anlatan onlarca Amerikan filmini izledik.
Amerikan Kongresi, iki meclisten oluşuyor. 450 kişilik 'temsilciler meclisi' üyeleri 2 yılda bir yenileniyor. 100 kişilik 'senato' üyeleri 6 yıllığına seçiliyor ama öyle toptan değil. Her iki yılda yapılan seçimde senatonun üçte biri değiştiriliyor.
***
Amerika'da başkanlık için seçiciler kurul üyelerinin çoğunluğunu kazanman gerekiyor. Üye dağılımı genelde oy çokluğuna uygun oluyor ama bazen de çok oy alan seçilemiyor.
2000 yılında daha çok oyu alan Al Gore değil, daha çok Seçici Kurul üyesine ulaşan Gerorge W. Bush başkan seçilmişti.
Biz de ise halkoyu önemli.
Birinci turda yüzde elliyi geçersen cumhurbaşkanı olursun. İkinci turda iki aday yarışacağından zaten birisi yüzde elliyi geçecektir.
***
Temsilcilerle, delegelerle yönetime katılma hakkını kullanma yöntemi tüm demokrasilerde, demokratik kurum ve kurullarda vardır.
Daha önce cumhurbaşkanını seçen milletvekilleri, kendi illerindeki halkın temsilcisiydi.
Temsil etmeye dayanan yapının bozularak doğrudan halkın oyuna müracaat edilmesini şimdi daha iyi anlıyor muyuz?
Hele hele…!
Amerikan seçim sistemini anlayınca –ki birçok süzgeç ve denetim mekanizmaları ile donatılmış- neden 'yerli ve milli başkanlık'tan söz edildiğini anlayabiliyor muyuz?
***
Geçenin ayaklarının izi kalır karla kaplı yolda.
Nedense bazılarının izi hiç belli olmuyor!...