Umutlarımızın bayram sevincinin aydınlığıyla umutlarımızı karartan gölgelerin sarmaş dolaş olduğu bir bayram daha geçti.
Biz bu bayramı eşimle birlikte Ankara'da sakin bir ortamda geçirdik. Böylece kendimizi, birbirimizi, çocuklarımızı ve sevdiklerimizi daha derinden irdeleme fırsatımız oldu…
Bayramların temel değerinin 'paylaşmak' olduğunu düşündüğümden, bu bayramın bende bıraktığı izleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bayramları Bayram Yapan…
Bayram denilince ilk akla gelenler; 'umut, saygı, sevgi, dostluk, barış, dayanışma, paylaşma…' gibi insancıl değerler değil midir?
Bir başka deyişle bayramlar, 'yaşama içinden baktığımız ve umutlarımıza can suyu verdiğimiz günlerdir…'
Sözün özü, bayramları bayram yapan insan unsurudur ve insan sıcaklığıdır…
Özellikle 'çocuklarımızdır' bayramları bayramlaştıranlar…
Bu bağlamda bayramları insan sıcaklığından ayrıştırarak, 'salt dinselliğin sevap- günah kıskacı içine sığdırmak mümkün müdür?..'
Ne yazık ki son yıllarda ülkemizde 'hoyrat, bilgisiz, görgüsüz, hoşgörüsüz yaklaşımlar' demokrasimize ve toplumsal birliğimize büyük zararlar verdi/veriyor…
Bu yüzdendir ki Türkiye, 'baskının, şiddetin, kabalığın ve sevgisizliğin kol gezdiği' bir ülke olmaya başladı.
Bilinir ki böyle sevgisiz ortamlarda bayramlar bayram tadında olamazlar…
Dinsel Siyaset Kanıksanır Oldu…
Ramazan ve bayram boyunca 'artık laikliği iyice yok edilmiş Cumhuriyetimizin cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları ve diğer devlet zevatı' camilerde ve iftar sofralarında dolaşarak görevlerini(!) ifa ettiler…
Bu toplantılarda başta RTE olmak üzere AKP adına konuşan ağızlar 'öylesine öfkeli ve ötekileştiren konuşmalar yaptılar ki…' İnsanın aklına ister istemez şu soru geliyor: 'Hani ramazanlar ve bayramlar barış ve hoşgörü günleriydi?..'
Diğer yandan, çağdaş devletin temel görevlerinden olan 'sosyal güvenlik' işleri din simsarlarının eline ve vicdanına bırakılır oldu. Üstelik dinsel duyguların sömürüsüne dayalı olarak toplanan ve dağıtılan 'yardım işlerinin' altında büyük vurgunlar olduğu ayyuka çıkmış durumdadır…
Bu arada, 'siyasal partilerin birbirlerine yaptıkları bayram ziyaretleri' de ' çocukların evcilik oynamasına' öyle benziyor ki…
Dinsel bayramlar gelince 'bayramcı' kesilenler, 'toplumumuzu 90 yıldır ayakta tutan cumhuriyet değerleriyle ilgili bayramlar' söz konusu olunca bayram düşmanı olmaktadırlar…
Dinsel duyguları böylesine açıkça siyasete alet eden görüntüler, laik Cumhuriyetimizin yüreğini artık iyice kanatıyor…
Bu toplumu yıllardır bir arada tutan 'laiklik, özgürlük, adalet, demokrasi, bilimsel düşünce' gibi ortak temel değerlerimizin böylesine yıpratılması ve muhalif olan yurttaşların 'ötekileştirilmesi', toplumsal barışımızı ciddi olarak tehdit ediyor…
İşin acısı, bu tür tutumların artık iyice kanıksanır olmasıdır.
Bayramımızı Kanatan ve Karartan Olumsuzluklar
Ülkemizde bayram havasını karartan genel sorunlar yanında, adına 'trafik canavarı' denilen bir baş belamız var ki her bayramda iyice azgınlaşır…
Trafik canavarımız bu bayramda yine işbaşındaydı; bayram boyunca yaklaşık olarak 100 insanımızın canını aldı, 400 de yaralımız var…
Bayram ve barış gibi insancıl ortamları hiç sevmeyen 'Terör Canavarı' da hep pusudadır.
Düşünün ki Türkiye'de hiçbir hastalık bu iki canavar kadar insanımıza zarar veremiyor. Ve biz bu konularda Avrupa birincisiyiz…
Bayram arifesinde açıklanan bir Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı ise eğitim alanımızdaki 'Dershane ve Temel Lise rezaletini' ortaya serdi…
Bir zamanlar 'bu yollarda beraber yürüyenlerin(!) çıkar kavgalarının ürünü olan Dershane rezaleti' ile o rezilliğin değişik bir versiyonu olan 'Temel Lise rezaleti' iç içe geçince, aslında son yıllarda iyice AKP yandaşı olan yüksek yargı bile bu işi çözemedi ve kestirip attı…
AYM'nin bu kararından sonra şimdi, Dershane ve Temel Lise rezaletinin taşeron bakanı ve Eskişehir'in büyük siyasetçisi olan avcımız(!) bu işe çare arıyor… Oysa bu rezaletin 'istifa etmekten başka' çaresi yok…
Eğer bir ülkede 'trafik ve terör canavarları oluk oluk kan akıtıyorsa' ve 'yargı ve
eğitim gibi aydınlatma araçları ortamı karartıyorsa'; o ülkede bayramlar buruk olur…
Ancak her türlü nankör koşula karşın biliyoruz ki, 'yaşam sevinci ve insan sıcaklığıyla bütünleşmiş demokrasi' tüm olumsuzlukları aşacak güçtedir.
Gün, dayanışma ve direnme günüdür…
Sağlıkla sevgiyle ve dostlukla.
XXXXX
Mustafa DAĞCI'yı Yitirdik
Bayramın ikinci günü (18 Temmuz), eğitim çınarlarımızdan Mustafa DAĞCI'yı yitirdik.
Aynı köyde (Mihalıççık Kayı Köyü) doğup büyüdüğümüz Mustafa Abimiz, çocukluk yıllarımızda 'delikanlılık' idollerimizden birisiydi. Sonraki yıllarımızda da 'öğretmenlik' ve 'örgütçülük' örneğimiz oldu.
O, yaşamı boyunca TÖS, TÖB-DER, EĞİT-DER gibi öğretmen örgütlerinde önemli sorumluluklar yüklendi. Ve çok iyi bir CHP'liydi.
Işıklar içinde yat Mustafa Abi.
Eşi Özen ablaya, çocuklarına ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.