'Paylaşmak mutluluk getirir' diyor bilgeler. Çağdaş siyaset bilimi de 'demokrasinin özü paylaşmaktır…' diyor.
Son yıllarda ülkemizde iyice azgınlaştırılan şu gerginlik ve bencillik ortamında, içtenlikle ve dostça yapılacak paylaşımları öylesine özledik ki…
İşte ben de bu umutlarla, geçtiğimiz Cuma günübirlik uğradığımız Kütahya'dan ve son üç gündür havasını solumakta olduğumuz Ankara'dan seçtiğim küçük kesitleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kütahya'yı Kuşbakışı İzlemek
Kütahya'nın benim yaşamımda özgün bir yeri var. Yaşamımın ilk yıllarında Eskişehir ve Ankara'dan sonra gördüğüm üçüncü kenttir. Ve Kütahya'nın Altıntaş ilçesi Mecidiye Köyü'nde 1967- 1969 yıllarında yaptığım ilk öğretmenlik anıları yüreğimdeki tazeliğini hep korur…
Aile dostlarımız Serap ve Beyti ÇEMEN: 'Haydi Kütahya'yı günübirlik dolaşıp gelelim…' dediklerinde hemen katıldık.
Bence Kütahya en iyi 'Hisar Tepesi'nden izlenir. Çünkü oradan bakınca 'Kütahya'da eski ile yeninin karmakarışık buluşması…' açıkça görülür.
Ben Hisar'dan aşağıya bakarken, 47- 48 yıl öncesinde o karışıklık içinde toy bir delikanlı olarak dolaşan kendimi görür gibi oldum… Yaşamının büyük bölümünü Kütahya'da geçiren ve 4 yıl önce yitirdiğimiz sevgili dostumuz Mehmet TUNA'nın sıcak anıları da bizimle birlikteydi…
Hisar'dan Kütahya'ya bugünün gözüyle bakınca ise bence çok acı bir toplumsal gerçek görünüyor:
'Kütahya, dinsel ve etnik siyasete dayalı muhafazakar oyların deposudur…' (Son seçimlerde AKP yüzde 49, MHP yüzde 46, CHP yüzde 1,6 )
Günlük Kütahya turumuz boyunca dostlarımız ÇEMEN'lerle 'seçim ve geçim yorumlarına girmeden, günlük yaşamımızdaki dalgalanmaları paylaştık…' Öğle yemeğinde Güral Ocakbaşı'nda yediklerimizin ve samimi sohbetin tadı damağımızda kaldı.
Bizim Küçük Torun Kentimiz: ANKARA
Eskiden Ankara bana ilk gençlik yıllarımın büyük kentini, geç kalmış öğrencilik yıllarımı (GEE ve TODAİE) ve demokrasi mitinglerini anımsatırdı.
Şimdilerde ise Ankara deyince aklımıza önce küçük torunumuz Irmak (elbette annesi Başak ve babası Hakan'la birlikte) geliyor. Bir de Ankaralı eskimeyen dostlar…
Onlar da olmasa son yılların Ankara'sının yoz kültürü ve kalitesiz siyaseti çekilmez doğrusu…
Irmak'ın Okuma Şenliği
'Özel Ankara Sınav Koleji' birinci sınıf öğrencisi olan bizim Irmak ve arkadaşları 5 Nisan günü yapılan okuma şenliğinde, tıpkı yeni uçmaya başlayan kuşlar gibi şen ve şakrak bir biçimde çırpınarak çok güzel sunumlar yaptılar…
Onları gururla izleyen büyükler ise en az çocuklar kadar heyecanlıydılar. Özellikle gösteriler boyunca 'Atatürk ve Cumhuriyet değerlerinin sıkça vurgulanması' birçok veliye sevinç gözyaşları döktürdü…
Ancak o güzelim okuma şenliğini izledikten sonra kafamdaki iki sorun beynimi daha çok tırmalamaya başladı:
1. Özel okullarla devlet okulları arasındaki eğitim olanakları uçurumları giderek artıyor...
2. AKP'nin uygulamakta olduğu 'eğitimi dinselleştirme ve özelleştirme politikaları' eğitim alanımızdaki 'kalitesizlik' ve 'eşitsizlik' sorunlarını daha da büyütüyor…
Okuma yazmayı söktüğünden beri bizim Irmak'ın kendine güveni iyice artmaya başladı. Onun bu halleri bana 58 yıl önce okuduğumuz Alfabe'deki bazı dizeleri anımsatıyor:
'Dedem bana oku yaz da adam ol dedi…'
Keşke tüm çocuklarımıza adam gibi eğitim yapma olanakları sağlayabilsek…
Ankara'nın Sandığına Bak…
Cumhuriyet tarihimizin en ayıplı seçimleri olan 30 Mart seçimlerinin en çok tartışıldığı yerlerden birisi Ankara oldu. Görünen o ki bu sonuçlar daha da tartışılacak…
Son bir haftadır Ankaralıların en az yarısı sanki 'Gözlerimin yaşına bak…' dercesine, sandıkla ilgili duygusal ezgiler söylüyorlar… Ancak ne yazık ki yaşamın geleceğini duygular değil 'gerçekler' belirliyor.
Seçimle ilgili gerçekler bize şöyle diyor: 'Aslolan doğru adaylar belirledikten sonra, sandığa doğru oyların atılmasını ve atılan oyların doğru sayılmasını sağlamaktır…'
Bu bağlamda CHP'lilerin, 'Ankara'da ve tüm ülkede seçimlere sosyal demokrat ilkelerle ve sosyal demokrat adaylarla katılmanın daha doğru olduğu…' gerçeğini artık kabul etmeleri gerekiyor.
Ankara'da kaldığım sürece EĞİT- DER lokalinde dostlarla birlikte hoş sohbetler yaptık. '30 Mart sonuçlarından, gelecek seçimlere ve özellikle yeni süreçte belediyelere düşen eğitim görevlerine…' uzanan konulardaki görüşlerimizi birlikte yudumladık.
Hatta benim özel durumumla ilgili olarak 'Seçimden önce kendine ve seni seçeceklere çok fazla güvendin…' diye yorum yapan dostlarım oldu.
Dostlarla paylaşımlarımızın ortak noktasını da her zamanki gibi şöyle koyduk : 'Ülkemizde siyasetin daha katılımlı ve daha nitelikli olabilmesi için, örgütlü birleşik gücümüzü geliştirmek gerekiyor…'
Sözün özü, ülkemizin bugünkü koşullarında Kütahya ve Ankara 'tutuculuğun/ gericiliğin kaleleri' olmuş durumdalar…
Bu iki ilin arasında kalan bizim ESKİŞEHİR ise 'bereketli bir Cumhuriyet ovasıdır,,,'
Selam olsun Eskişehir'in ve Türkiye'nin aydınlık geleceğine!...
Sevgiyle dostlukla.
NOT: Ankara/da olduğum için kendileriyle sıcakça paylaşamadığım:
· Eşini yitiren Prof. Dr. Gaye USLUER'e başsağlığı,
· Yeni görevlerine başlayan belediye başkanlarımıza başarılar diliyorum.