Dünyalılar olarak yedi buçuk milyar nüfusumuzla, ancak bilim kurgu filmlerinde görülebilecek günlere tanıklık ediyoruz.

Çevreye esrarengiz gözlerle şüpheli bakışlar atıyor, her şeyden her nesneden sakınıyoruz; sonunun nasıl biteceğini bilmediğimiz bir uzaylı tehdidi altında gibiyiz.

Malımız, canımız, toplumsal hayatımız tehdit altında.

Üstelik bölgesel, sınıfsal falan değil;

Topyekûn tehdit altındayız.

***

Başlangıcı ve sonu belli olan dünya savaşlarını, büyük doğal afetleri atlatmayı başar; yaşanan salgın sürecinin kapsamı ve derinliğini tam olarak bilmediğinden, salgınla baş etme yollarını üreteme…

İşte insanlığın geldiği nokta bu!

Velhasıl, doğayı kontrol altına alabilen, yarattığı teknolojiyle devasa medeniyetler inşa edebilen 'küresel kapitalizm sınıfta kaldı.'

Küçücük virüs karşısında 'pes' etti.

***

Bu süreçte,

Bir tarafta salgın korkusuyla, vazgeçemedikleri yaşam tarzı sürsün diye servet dökerek önlem almaya çalışanları;

Diğer tarafta, günlük ekmeğini çıkarmak için canını riske ederek çalışmak zorunda kalanları izledik.

Hemen her ülkede hayat durma noktasına gelince, fotoğrafın tamamını görebildik. Mevcut ekonomik sistemde ülkeler arasında, insanlar arasında oluşan uçurumu fark ettik.

Dünyada var olan zenginliğin ve insan emeğinin oluşturduğu kaymağı cebinde taşıyan; konu 'ekonomi' ya da 'siyaset' olunca ortalıkta cirit atan uluslararası kurumlar;

Salgın sürecinde 'insanlık' adına, 'dayanışma' adına hiçbir şey yapmadılar.

Kendilerini dünyanın şövalyeleri sanan Dünya Sağlık Örgütü ile Birleşmiş Milletler de sınıfta kaldı.

***

'Kriz salgını, salgın krizi çağırır yanına.'

Koronavirüs salgını da, 2008'de başlayan ve tahribat gücü giderek artan ekonomik krize arkadaş olarak geldi.

En büyük darbeyi, 'küresel ekonomi' kendisi yedi.

Düne kadar; fiyatları piyasa belirleyecek, ekonomide özgürlük olacak, sınırlar kalkacak diye sırtı sıvazlanan 'liberal ekonomi' tartışılır oldu. Yakında, aşırılıkları yüzünden günah keçisi ilan edilirse şaşırmayacağız.

Gözler, ekonomik krizden fazlaca etkilenmeyen BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ülkelerinin; doğal kaynak zenginliği, ucuz iş gücü ve düşük maliyetlere dayanan 'devlet kapitalizmi'ne çevrildi. Onların da ekonomide güçlendikçe bu avantajlarını kaybettikleri, dünyaya musallat olan bu 'ikiz bela'yla (salgın ve kriz) başlarının dertte olduğu görüldü.

Kimse salgın ve kriz sonrasında çıkacak 'enkazın boyutu'nu kestiremiyor.

Görünen o ki; liberal ekonomiler de, devletçi ekonomiler de (salgın ve kriz karşısında) çaresiz durumda.

'Kapitalizm can çekişiyor.'

***

Görevi uluslararası iş birliğini sağlamak olan kurumlar hakkında, ileri geri söylemler yayılırken, bir şey çok iyi fark edildi.

İçine kapanan toplumlarda faşizm alanını genişletmeye başladı. Her şeyin kuvvetle, zorla elde edilebileceği bir dünyaya doğru sürükleniyoruz.

Tüm insanlığı kapsayan bir savaş olmasa da, en azından bölgesel savaşlar kaçınılmaz görünüyor.

Galiba salgın ve ekonomik kriz sona erdiğinde, dünyada çok şey değişecek.

***

Bütün dünya, kapitalizmin ayaklarının yorgunluğunu;

'Serbest piyasa'nın günah keçisi olduğunu; 'demokrasi'nin güdükleştiğini, 'serbest ticaret'in ergenleşemediğini, 'insan hakları'nın yerlerde süründüğünü görüyor.

Ülke kaynaklarının vahşi bir kapitalist anlayışla değil, daha eşitlikçi sosyal anlayışlarla yönetilmesini istiyor.

***

Dünya gerektiğinde serbest olacak, gerektiğinde devletin müdahale edebileceği esnek bir model arayışında.

Daha doğrusu;

Atatürk'ün, 'devletçilik' ilkesi içerisinde ortaya koyduğu 'karma ekonomi modeli'ni aramakta.