Bir haftadan uzun bir zamandır hastayım. Neredeyse on gün oldu.
Hafifleyen, şiddetlenen; yeniden hafifleyip tekrar şiddetlenen bir öksürük...
Yaz yağmurlarından kuşkulanıyorum ben. Ne zaman dışarı çıksam aniden yağmur bastırıyor. Ben de her zaman olduğu gibi ha babam de babam yağmura yakalanıp ıslanıyorum.
Yaz gününde üşüttüm anlayacağınız.
Ara sıra yükselen ateş, aniden gelen öksürük…
Özellikle geceleri...
Ve bu yüzden rahat bir uyku yok.
Ya boğucu öksürükten ya da kafamın içinde dönüp duran; rüya mı, gerçek mi ayırt edemediğim karmaşadan uyanıyorum.

***

Dün gece yine berbat bir uyku uyudum. Sürekli, birbirini takip eden rüyalar...
Tam bir film gibi...
Ayrıntılı bir senaryosu olan...
Yahut da ayrıntılarla ilerleyen bir roman gibi...
Ve oldukça gerçekçi, canlı, berrak, net…
Gün içinde hatırladığımda, olup bitenler gerçekte olmuş muydu rüya mıydı karıştırdığım bile oluyor.

***

İşte onlardan biri:
Kalabalık bir şehirdeyiz. Sultan'la birlikte. Öyle kalabalık ki...
Birbirimizi kaybediyoruz bir anda.
Hemen cep telefonuna sarılıyorum. Arayayım derken, daha arama tuşuna basar basmaz telefonun şarjı bitiyor.
Sonra bir telaş, bir kaygı, bir çaresizlik...
'Telefonum olmadan yaşayamam!' diyen genç kızlarınki gibi bir kaygı...
O sırada silahlı bir kavganın ortasında kalıyorum.
Bu nasıl bir rüya böyle...
Birbirini öldüren, sağa sola ateş eden bu kalabalıktan kaçıp kurtuluyorum. Koşarak oradan uzaklaşırken bir anda karşıma; liseden, yatılı okuldan bir okul arkadaşım çıkıyor.
Yıllardır görmemişiz birbirimizi…
Pantolonunun arka cebinden kocaman bir telefon çıkarıyor.
İçimden, tamam, diyorum. İşte bu telefonla ararım Sultan'ı.
O sırada aklıma, Sultan'ın telefonunun da şarjının bitmiş olabileceği geliyor.
Açıkçası ikimizde de doğru dürüst bir telefon yok. Bendeki neredeyse on yıllık bir telefon. Sultan'ınki de öyle.
Ve neredeyse bir yıldır, hiç değilse birimize sağlam bir telefon almayı düşünüyoruz. Ama işte, bir türlü zaman ayırıp... Ya da bununla ilgilenip...
***
Arkadaşıma, senin telefondan eşimi bir arayalım, diyeceğim ama arkadaşım telefonundan bir şeyler gösteriyor bana sürekli. Liseden beri görüşmemişiz ya... Aile fotoğraflarını, kendi fotoğraflarını gösteriyor.
'Şu yatarken, şu kalkarken, şu yerken, şu içerken, şu sıçarken... Şu oğluşum.'
Oğluşum, dediği otuz yaşında var.
'Şu kedimiz, şu köpeğimiz; şu arabam, şu karım…'
Hanımefendi bizimkinden şaşırtıcı bir şekilde çok daha genç ve güzel.
Bizimki; bu genç, bu kızıl saçlı güzel kadının; elindeki bu hazinenin kıymetini biliyor mu acaba, diye düşünüyorum o an.
***
Sonra evininin fotoğraflarını göstermeye başlıyor. Bir türlü fırsat bulamıyorum, senin telefonla eşimi bir arayalım demeye.
'Bu bizim ev. Bura salon, bura yatak odası...'
Oradan bir başka fotoğrafa geçiyor. Giysi dolaplarının, çekmecelerin içi…
'Bunların hepsi eşimin kıyafetleri… Eşim giyinmeyi seviyor. Bunlar gece kıyafetleri, şunlar spor kıyafetleri, şunlar dekolte kıyafetleri. Şu çekmecelerde iç çamaşırları var. İç çamaşırında kırmızı, dantelli vazgeçilmezi...'
'Aman dur birader!' diyorum o an, 'diğer fotoğraflara geçmeyelim. Ne lüzum var?'
Başparmağıyla telefonunun ekranını kaydırarak gösterdiği diğer fotoğrafların çekmecelerin içi olacağı kesin.
'Niye, sıkıldın mı? Anlat bakalım sen nasılsın? Çoluk çocuk? Çıkar şu telefonunu!'
'Bende telefon da yok fotoğraf da. Senin telefondan eşimi bir arayalım,' diyorum.
O sırada uyandım, yine aniden gelen öksürükle. Saat daha sabahın altısıydı.
Aklıma Amerikan Psikologlar Derneği'nin yaptığı araştırma geldi.
Sabahın o saatinde.
Psikologlar, yaptıkları çalışmada; insanların sürekli kendisinin, ailesinin, yakınlarının; yediklerinin, içtiklerinin; evlerinin, arabalarının fotoğraflarını çekmelerinin, bunları paylaşmalarının psikolojik bir rahatsızlık olduğu sonucuna varmışlar.
Bu ruhsal rahatsızlığın nedenlerinin; empati noksanlığı, üstünlük duygusu, kendini özel zannetme, beğenilme ihtiyacı, hayranlık beklentisi olduğunu saptamışlar.

***

Yani?
Yani günümüzdeki bazı insanları anlayabilmek, çözebilmek, kavrayabilmek hayli zor…
Ve bizim gibi klasik insanların da onların arasında var olması, onlar tarafından kabul görmesi neredeyse imkansız.