'Bizim anlatacak şeylerimizi içine koyup kuşlara serpecek penceremiz yoktu; günlükler tuttuk, mürekkebi düşler olan masal gücüyle yazdık. Hangi şairi daha çok sevmiştik, hangi kitaplarımız ödünç alınmış; hangi düş kırıklıkları kitap sayfalarının arasında kalmıştı? Bizler onları takip edecektik.' diyerek anlatıyordu edebiyat öğretmenim o günleri ve üstadın ismini ne çok duymuştum notların arasında. Ne güzel taşımış kendini kent kent, ne güzel okutmuş kendini yürek yürek ve ışığı halen büyümekte sözcük sözcük. Sevgili üstat Mehmet Sadık Kırımlı, ilk günden beri mürekkebi olmuş düş yolcularının ve gözü hep arkada kalmış ezilenler için ve kucak açmış hep sevdası özgürlük, aşk, barış ve emek olanlara. Üstada çok sevildiği Eskişehir'den sevgiler, selamlar...

Mehmet Sadık KIRIMLI

Lise yıllarından beri şiirle uğraşıyor. Görevi dışında yazın sanatıyla uğraştığı için, çeşitli radyo oyunları da yazdı ve ödüller kazandı. İlgi duyduğu Fotoğraf sanatıyla tam 12 yıl uğraştı. Fotoğraf sanatıyla ilgili yarışmaların bazılarından ödüller kazandı.Kişisel fotoğraf sergileri açtı. Yaşadığı kent olan İzmir'de, Kültür ve Sanat Derneği'nin kurucuları arasında bulundu ve aynı derneğin üç yıl başkanlığını yaptı. Felsefe ve çeşitli edebiyat etkinlikleri üzerine söyleşilere katıldı ve bu konu da etkinlikler düzenledi.

Yazdığı şiirlerini o yıllardaki edebiyat ve sanat dergilerinde yayımladı. İlk şiir kitabı 'Aldanış!' 1968 yılında, ikinci şiir kitabı 'Gün Kesiği'ni 2000 yılında, üçüncü şiir kitabı 'Güz Kuşatması'nı 2002 yılında,, dördüncü şiir kitabı 'Ağacına Küsen Yaprak' adıyla şiir okurlarının beğenisine sunmak üzere yayımladı. Beşinci şiir kitabı 'Aşk Kapısı'nı 2010 yılında yayımladı. 1999 yılında 'Atadost Yayınları Şiir Birincilik Ödülü'nü kazandı. İki yıl sonra katıldığı, izmir Karşıyaka 'CUMOK, Uğur Mumcu Şiir Birincilik Ödülü'nü de kazandı. 2005 yılında Dünya Şiir Günü nedeniyle, Karşıyaka Belediyesince düzenlenen etkinlikte 'HOMEROS Şiir Emek Ödülü'nü aldı.

***

BİR ÖYKÜ: ZERRİN SARAL

Edebiyatımızın önemli isimlerinden Zerrin Saral, özel çalışmalarından bir tanesini Ve Sanat için bizimle paylaşıyor. Her zamanki itinası, yaratıcı kalemi ve özgünlüğüyle daha da derinlere inerek her gün büyüyen sözcüklerle dolu çalışmalara imza atıyor ve kendine hayran bırakıyor. Yazara paylaşımı için çok teşekkür ederim.

Bir Garip Yalnızlık Mevzuu

Zavallı sol bacağım… Yürüyemeyen yanım. Sağ ise kaldığı yalnızlığa gövdemin ağırlığını bir başına taşıyarak, alışmaya çalışıyor. Mutsuz. Yalnızlık bir yana, koltuk altlarıma yerleştirdiğim metal yapımı değneklere bozuluyor. Bu garip bir sol bacak kıskanma mevzusu… Nesneyi kıskanmak… Nedense hoşuma gidiyor, gülümsüyorum. Saksıda duran biçareye takılıyor sonra gözlerim. Ne çok benziyoruz birbirimize. İki bitkin, iki solgun… Çiçeklerini yavaş yavaş döken sardunyam... Ne yapsam beceremiyorum uzunca yaşatmayı. Öğrenebilmeyi istiyorum oysa…
Çarpma anı… Kulağımda yankılanan metalik sesler, sedye, ambulans, koluma açılan damar yolu, sonu gelmeyen sorular…
'Başınızı çarptınız mı?' Annem geliyor aklıma. Duymasın, daha duymasın. Daha üzülmesin.
'Çarpmadım, herhalde çarpmadım.' Yutkunuyorum. Yutkunurken boğazımdan derinlere hızlıca bilyeler kayıyor, ardından küçük öksürükler. Tramvay yoluna neden girdim sanki… Doktor soruyu yineliyor.
'Başınızı çarpmadığınızdan emin misiniz? Sen ne diyorsun ölebilirdim demek geliyor içimden. Ölebilir miydim gerçekten?
'Peki, bir yakınınız…' diye geveliyor.
'Kedim var.'
'Adı ne ?'
'Adı, Kedi.'
Sedyeyle acil servis odalarından birine götürülüyorum. Birazdan röntgen ve tomografi çekileceğini söyleyerek yanımdan ayrılıyorlar. Geçen uzun dakikalardan sonra önce röntgen çekiliyor. Ardından tomografiye götürülüyorum sedyeyi taşıyan hastabakıcı, kırıklar var sanırım diyor. Aklıma Hülya geliyor, komşum. Başım ağrıdığında, kendimi kötü hissettiğimde reeiki yapar geçer ağrılarım. Ya da ben geçtiğini sanırım. Bilse, yapsa, geçse…
Yattığım yerde boşluğa dalıyor gözlerim. Giren çıkan, koşuşturan insanlar, sesler… Sesler birbirine karışarak büyüyor, ağrıyan yerlerim gibi. Son olarak ne zaman bu kadar dalmıştım uzun uzun… Ne zaman vaktim olmuştu, ne zaman bir yanım böylesine ağırlaşmıştı? Hafta sonları geliyor aklıma. Boşalan yatakhanede yankılanan sesim… Başımı yan tarafa çeviriyorum yataklarda dizi dizi yatan hastalara bakıyorum. Tanrıyla pazarlık yapılmaz onu da biliyorum, peki zamanın saatleri, niye sevmiyor beni? Niye geçmiyor, ağrılar? Lanet olsun geçmeyen tüm zamanlara… Geç, diyorum geç. Geç ve git! Çöreklenme! İçim huysuz. Huysuzum… Huysuzluk işte, geçmiyor kolay kolay. Çişim geliyor, tutmam mı gerekiyor? Tutamaz da söylersem ya, düşününce bile içim daralıyor. Götüremezler, yaptıramazlar, batırırlar her yanımı. Kokarım. Pantolonumun paçasını zaten kestiler. Açık yaram var, ağrım var, çişim var. Tut diyorum, kendime. Tut! Çişini tut! Onca şeyi tuttun bunu da tut… Yutkunuyorum bu sefer daha büyüğünden, ardından yine öksürük… Bu defa boğazım daha çok yanıyor, daha çok bilye kayarak yuvarlanıyor. Yanımda yatan yaşlı kadına bakıyorum. Elini başıma götürse, ateşime bakar gibi biraz orada öyle tutsa. Eli biraz yüzümde kalsa…
Kedi, usuldan sokuluyor yanıma. Patisi başıma yaslı, öylece kalıyor.

Geceden Kalan, Temmuz 2017

***

TEBRİK: HAYDAR ERGÜLEN

Mersin Kenti Edebiyat Ödülünü alan sevgili üstat Haydar Ergülen'e öncelikle açtığı yol ve önemli çalışmaları için herkes adına teşekkür ederim ve bu ödülü aldığı diğer önemli ödüller gibi gençler ve edebiyata ivme kazandıracak yeni çalışmalar için aldığından emin olduğumu belirtip yürekten tebrik ederim.