İklim krizi nedeniyle karşılaşmakta olduğumuz; ani gelip, şiddetli yağan ve aşırı miktarda su bırakan yağmurlar sonucu ekili tarlalarda oluşan göllenmeler, kış aylarında buharlaşma ile kısa sürede ortadan kalkmayacağı için, oluşabilecek zararların önüne geçmek amacıyla, mümkünse bu suları tarlalardan boşaltabilecek hazırlıkların önceden yapılması gerekmektedir.

İklim Değişikliği konusunda çalışan uzmanların ülkemiz için yıllar önceden yaptıkları ve çoğu gerçekleşmeye başlayan tahminlerden birisi de; kış aylarında pek çok yöremizde kar yağışlarının azalacağı, bunun yerine kısa süreli fakat şiddetli yağan yağmurlar olacağı idi. Böyle koşullar sellere, verime en fazla katkısı olan üst toprak katmanlarının sürüklenerek kaybedilmesine ve göllenmelere yol açmaktadır.

Serin İklim Tahılları, başta buğday olmak üzere, uzun süre su altında kaldıklarında, hatta toprak aşırı ıslak ve soğuk olduğunda bile, olumsuz etkilenirler. Göllenme olan topraklarda, gözenekler büyük ölçüde suyla dolu oldukları için, köklere doğru hava geçişi çok zorlaşır bazen hiç olmaz. Kökler toprak içindeki havada bulunan ve yaşam için gereken oksijeni yeterince alamadıklarında köklerin ve sürgünün büyümesi yavaşlar, zayıflar, hastalıklara ve her türlü zorlu koşullara dayanımı azalır. Sonuçta, hasada gelene kadar olumsuz başka bir unsur olmamışsa, üreticinin nedenini anlayamadığı bir verim kaybı oluşur. Göllenmenin olmaması, yağış suyunun akıp gitmesi yerine toprağın içine kolayca sızarak, uygun bir derinlikte depolanması ve toprağın bu derinliklere kadar yeterince havalanabileceği bir ortamın oluşturulabilmesi için, 4-5 yılda bir, dipkazan çekilerek 45-50 cm ye kadar olan toprak katmanının üretici tabiriyle yarılması, patlatılması gerekir. Ancak bu çok faydalı uygulama “toprakların en kuru olduğu zamanlarda” yapılırsa istenen sonuç elde edilir. Bu ise; zaman, sabır ve daha da önemlisi akaryakıt ister.

Göllenmenin zararı bitkilerin gelişme dönemine (örneğin buğday ekimde, kardeşlenmede ve tane doldurma döneminde, uzun süreli göllenmeye karşı çok hassastır), su altında kalma süresine ve suya gömülen kısmının derinliğine göre değişir. Ayrıca, bitki cins, tür ve çeşidi, hatta bitkilerin devamlı su altında kalma ile aralıklı kalmaları da görecekleri zarar derecesini etkilemektedir. Buna ek olarak, bitkilerin su altında kaldıkları aylara göre de gördükleri zarar, değişebilmektedir. Ekimden hemen sonra 3 günden fazla su altında kalan topraklarda, tohumlar genellikle nişastalanarak, çimlenmezler. Yalnız kök bölgesi suyun altında kalan buğdaylarda bitkiler 3 günlük bir sürede zarar görmemekte, aksine verim artışı sağlayabilmektedir. Fakat süre uzadıkça sararmalar ve cılızlaşma başlamaktadır. Bitkiler 1-2 hafta süreyle su altında kaldıklarında; kök bölgesi yumuşadığı için yatabilmekte ve bu nedenle zarar görmektedirler. Buğdayda yürütülen bir çalışmada; 7 günlük göllenmede zararın Mayıs ayında %3, Haziran’da %16 olduğu; 15 günlük göllenmede ise zararın Mayıs'ta %19, Haziranda %21 olduğunu belirlenmiştir. Bir ay süren bir göllenme altında kalan buğdaylarda verim %50-70 kadar düşebilmektedir. Başaklanma döneminde olan göllenmelerde; bitkilerin yatmaya dayanımı azalmaktadır. Göllenme süresi uzadıkça m2 de başak sayısı ve başak veriminin düşmesi sonucu tane verimde de düşme olmakta, ayrıca tanelerde protein oranı azalmaktadır.

Hala mı? Yağış olmadığından, ekim için toprak hazırlığı yapılması geciken illerden birinde çiftçilik yapan bir üreticinin yakınından, ekimde taban gübresi denilen gübreleri atmayacağını, onun yerine şeker gübresi olarak da bilinen %21’lik Amonyum Sülfat kullanacağını öğrendim. Esas nedenin gübrelerin yüksek fiyatlı olmasından kaynaklandığını bildiğim için, sadece neden bu gübreyi seçtiğini sordum, gelen cevaba göre nedeni hem diğer gübrelerin pahalılığı hem de bu gübrenin toprağı ısıttığını duymuş olmasıydı. Ürününü soğuktan biraz olsun korumayı düşünmüştü. Azot bakımından fakir olan topraklarda sonbahar azot uygulamasının, bitkide serbest şeker oranını ve soğuğa karşı direnci bir miktar artırdığına dair bir ileri sürü olmasına karşılık, bu kanıtlanmış değildir, ancak bitkide azotlu bileşiklerin artmasının, soğuğa direncin kazanılabilmesi ve mümkünse korunabilmesinde yararlı olduğu konusunda bildirimler vardır.

Diğer taraftan, fosfor ve potasyumun soğuğa direnç kazanılmasında önemli katkıları olduğu bilinmektedir. Bu nedenle taban gübresi de denilen, ekimle birlikte verilen gübrelerde, yeterli miktarda (sınırlı büyümeye yetecek kadar) azot yanında fosfor ve toprakta yeterince yoksa potasyumun da verilmesi büyük önem taşır. Bahse konu olan kişinin ektiği çeşidin ismini de bilmediği anlaşıldı. Kendi ifade ettiğine göre, hangi “tohum” varsa onu alıyordu. Yani hangi çeşidi aldığını bilmiyordu, tercih etme olanağına da sahip değildi. Uzun yıllardan beri bu konulara, özellikle gübreleme konusuna özel bir itina gösterip, sık sık açıklamalarda bulunur, köşe yazılarımda uyarı ve tavsiyelerde bulunurum.

Yazarlarından birisi olduğum “Orta Anadolu'da Kışlık Tahıl Tarımı” kitabında da çok detaylı ve üreticilerimizin kolayca anlayabileceği şekilde yapılan açıklama ve tavsiyelerle, üretimde verime ve kaliteli ürüne faydalı; toprağa ve çevreye zararı olabildiğince az, maliyetinin tamamı ya da büyük kısmı faydaya dönebilecek gübrelerin uygulanması için, uğraş vermekteyim, çünkü bu konu sadece üretime, çevreye, toprağa ve üreticiye olabilen bir zarar, bir maliyet olması kadar, aynı zamanda ülkeye, millete getirdiği maliyet bakımından da büyük önem taşımaktadır. Hangi çeşidi ektiğini, hangi gübreden ne fayda sağlayacağını bilmeyen hala var mı? Evet. Hatta oldukça fazla.