Her yıl tarım, çevre ve beslenme çerçevesi içinde eşim Prof. Dr. Gülcan Kınacı ile belirlediğimiz bir (bazen iki) konuda, ilk ve ortaokullardan bir veya ikisinde, resim (veya fotoğraf) , şiir, öykü (veya kompozisyon) ve bilgi yarışması düzenlemeyi bir gelenek halinde sürdürmekteyiz. Temel mantığımız bu konulara genç beyinlerin ilgisini çekmek ve sevdirmek, etkinliğe koyduğumuz yarışma dalları aracılığıyla bu konularda araştırmalar yapmalarını, hayal güçlerini bu konularla zenginleştirmelerini ve yarışırken öğrenmelerini sağlamaktır. Bu güne kadar yaptığımız etkinliklere Tepebaşı ve Odunpazarı Belediyesi, Ticaret Borsası, Toprak Mahsulleri Ofisi, Tepebaşı Ziraat Odası, Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek, Tarım Kredi Kooperatifi, Kılıçoğlu, Estar, Cenani Usta Kırtasiye destek verdiler.
Bu yıl düzenlediğimiz iki etkinlikten birisinin konusu 'Toprak Ana' oldu. Halkımızın, en değer verdiği varlıklarından birinin sıfatını toprağa yakıştırması elbette boşuna değildir. Toprak insanların hayvanların, bitkilerin yaşam ortamıdır. İnsanların yaşamını sürdürmesi için gereken besin maddelerinin, ilaç ve tekstil ham maddelerinin elde edildiği yerdir. Hayvanların beslendiği otların, yem bitkilerinin yetiştiği yerdir. Bitkilerin tutunduğu, ürünlerini vermek için ihtiyaç duyduğu su ve besin maddelerini sağladığı yerdir. Yağmur ve kar sularını süzüp, temizleyerek çeşitli yollardan insan ve hayvanlar için içme ve kullanma, bitkiler için sulama suyu olarak veren de topraktır. Bağrında, yüzlerce, binlerce türde gözle görülebilir veya görülemez canlıya yuva, yaşam alanı, korunma ortamı olan, bütün canlıların artık ve atıklarının ayrışmasınına olanak sağlayarak yeryüzünün kısa sürede çöplerle kaplanmasını önleyen ; seramik, küp, çanak, çömlek, heykel, kiremit, tuğla gibi pişmiş toprak sanayi ürünleri için ham maddeyi veren yine topraktır.
Daha bir çok önemli fonksiyonu olan ve değerine paha biçilemez bir varlık olarak nitelendirilen toprak, bu ifadeye ve bütün bu yaşamsal önemdeki fonksiyonlarına yani bir bakıma 'ana' nitelendirilmesine yaraşır bir şekilde korunup, bakılıyor ve geliştiriliyormu? Atalarımızdan miras kalan toprakları, çocuklarımıza en azından aldığımız temizlikte, zenginlikte,verimlilikte bırakabilecekmiyiz? Şimdiki görüntü bu sorulara uzmanların 'hayır' demesini gerektiriyor. Hızla artan nüfus nedeniyle kişi başına düşen tarım yapılabilir toprak miktarı giderek azalıyor. Azalan topraklardan insan ve hayvanların ihtiyacı olan ürünleri alabilmek için genetik olarak yüksek verim potansiyeli olan tür ve çeşitlerin geliştirilmesi yetmez. Bunların ürün vermesi için önce kendilerini besleyecek, sonra ürün vermelerini sağlayacak su ve besin maddelerini bulup, alması gerekmektedir. Bunları sağlayacakları kaynak toprak anadır. Daha çok ürün alma umuduyla fakat çeşit, miktar ve zamanlama olarak hatalı uygulanan kimyasal gübrelerle ; ürünleri hastalık, zararlı ve yabancı otlardan korumak için önerilenden hep daha yüksek miktarda kullanılan kimyasal ilaçlarla ; gerekli, olup, olmadığına bakmadan kullanılan hormonlar, büyüme, geliştirme yapan çeşitli kimyasal maddelerle kirletilen ; imkan olduğunda sınır tanınmadan kullanılan suyun neden olabildiği yıkama ve çoraklaştırmayla iyi özellikleri azaltılıp, verim gücü düşürülen toprakları, bu gidişle gelecek nesillere yüz akıyla bırakacağımızı, yüzümüz kızarmadan söyleyebilecek durumda değiliz. Her 23 Nisan geldiğinde çocuklarımıza bir öncekine göre, daha verimli topraklar, daha temiz su kaynakları, daha yeşil bir çevre sağladığımızı gördüğümüz zaman milletçe gururlanabilir, vicdanen rahat edebiliriz. O zamana kadar tarım kesimine, çevrecilere ve sorumluluk duyanlara rahat yoktur. Olmamalıdır.