Türkiye'nin temel sorunlarından olan'sınav' ve 'seçim' işleri, son günlerde toplumsal gündemimizin en çok tartışılan iki konusu durumunda…

Evet, aslında eğitim yaşamımızdaki her 'sınav' bir anlamda 'doğru seçeneği bulma seçimi'; demokratik yaşamımızdaki her 'seçim' de bir 'toplumsal sınav' değil midir?..

Özellikle 'çoktan seçmeli test sınavları' ile 'seçimler' birbirine çok benziyor. Çünkü test sınavlarında başarısızlığın temel nedenleri olan 'bilgi eksikliği' ve 'yanlış seçenek işaretleme' sorunları, seçim sonuçlarının da yanlış sonuçlanmasının nedenleridir.

Bu bağlamda, duyarlı yurttaşlar olarak önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda öncelikle doğru bilgilere sahip olmamız ve kendimizi önyargılardan arındırmamız gerekiyor.

Adaylar ve Destekçileri

İlk turu 10 Ağustos'ta yapılacak olan cumhurbaşkanı seçimi için 3 tane aday var. Yani 'kim cumhurbaşkanı olsun?' sorusunda karşımıza 3 seçenek sunuluyor. Bu seçenekler benim KESİT penceremden şöyle görünüyor:

1. Recep Tayyip ERDOĞAN: AKP tarafından aday gösterilen RTE'nin amacı ve hedefi çok açık: 'Türkiye'de geniş yetkili başkanlık sistemine geçişi sağlayarak; dinci/mezhepçi, tek adam diktatörlüğü altında ülkeyi yönetmek…' Ayrıca RTE, 'sorumsuz cumhurbaşkanı' sıfatını kazanarak, kendisini geçmişte yaptığı yolsuzlukların sorumluluğundan kurtarmak istiyor…

Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin, otoriter teokratik bir İslam devletine dönüşmesini isteyen seçmenlerin(!), bu seçeneği işaretlemesi gerekiyor…

2. Ekmeleddin İHSANOĞLU: CHP ve MHP tarafından 'çatı adayı' olarak gösterilen ve DSP, DP, BTP tarafından da desteklenen bir adaydır.

Destekleyen partilerin ortak bildirgesinde 'Doğa ve tüm canlılar için… Türkiye'nin adayı…' olarak sunulan bu seçenek; RTE faşizmine karşı, demokratik Türkiye'nin önünün açılmasını bekleyen duyarlı yurttaşların sahip çıkması gereken bir seçenektir.

3. Selahattin DEMİRTAŞ: HDP/ PKK çizgisinin adayı olan Demirtaş'ın amacı aslında cumhurbaşkanı falan seçilmek değil; 'Kürt oylarını ayrılıkçı bir çizgide kilitlemek ve partisinin yüzde 6 olan oy oranını yüzde 10'lara yükseltebilmek…'

EMEP ve bazı Kürt siyaseti grupları da kendisini destekliyorlar. Bu bloğun ikinci turda ne yapacakları ise belli değil.

Siyasette Kürt milliyetçiliğinin demokratik ilkelerden daha önemli olduğunu ve Kürtlerin TC'den bağımsız kalmasını düşünenlerin(!), işaretlemesi gereken seçenek budur…

Özetle, hoşunuza gitse de gitmese de Türkiye'nin bugünkü koşulları altında 10 Ağustos'ta karşımıza çıkarılan seçenekler bunlardır. Ne yazık ki toplumsal dinamiklerimiz başka seçenekler üretememiştir. Bu konuda boş hayaller kurmanın, kahretmenin ya da birilerine küfretmenin hiçbir anlamı yoktur…

Bu nedenle demokratik duyarlı yurttaşlık sorumluluğu, bu seçeneklerden birini seçmemizi ve verdiğimiz oyun sorumluluğunu yüklenmemizi gerektiriyor.

'Boykot' Seçenek Değil, 'Çeldiricidir!'

Bilindiği gibi test sınavlarında, sorunun yanıtları arasına doğruya en yakın görünen ama yanlış olan bir şık eklenir ve buna 'çeldirici' denir.

Çeldiriciler, konuyu iyi bilenleri değil bilmeyenleri yanıltır. Diğer seçenekler arasındaki ince ayrıntıların farkında olmayanlar sazan gibi atlayarak çeldirici yanıtı işaretlerler…

Bu bağlamda önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde dördüncü bir seçenek gibi görünen 'boykot etmek', tam anlamıyla bir 'çeldirici' dir..

Çünkü Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu somut koşullar içinde güçlü bir boykot örgütlemek mümkün görünmemektedir. Dahası pratik anlamda seçim boykotu, en yanlış ve tehlikeli adayın kazanma şansını yükseltmek demektir.

Ne yazık ki mevcut üç seçeneği de beğenmeyen hatta bu konuda kendilerini 'üç ateş arasında kalmış' gibi hissetme yanılgısına düşen bazı sol gruplar (TKP ve Sol Cephe), 'boykot' çağrısı yapmaktadırlar. Bu konuda sıkışan ÖDP de boykota yakın görünüyor.

Ayrıca, görünüşte İhsanoğlu'nun çatı adaylığına karşı çıkan ama aslında CHP'ye karşı karalama kampanyası yürütenler (İP'liler, bazı ulusalcı kesimler, bazı CHP milletvekilleri ve bazı tuzu kuru liberaller) de 'seçmeni sandıktan soğutan' tutumlarını sürdürmektedirler…

Doğrudan ya da dolaylı yollarla 'boykot' türküsü söyleyen bu kararsız kesimlerin, 'en kötü kararın bile kararsızlıktan iyi olduğu' bilinciyle sorumluluk yüklenerek mutlaka oy kullanmaları gerekiyor.

Dahası, kendilerini 'sol/ sosyalist' olarak tanımlayan kişi ve örgütlerin; bir sosyal demokrat parti olan CHP'nin Türkiye ile yaşıt olan tarihsel kimliğine ve o partinin milyonlara dayalı kitlesel taban üzerine kurulmuş örgütsel yapısına karşı daha sorumlu ve saygılı davranmaları gerekiyor.

Sözün özü, Türkiye yaşamsal önem taşıyan bir seçim sınavıyla karşı karşıyadır.

Sevgiyle dostlukla.