'Cahillik engelinden atlayamayan, bilgi yükünü taşıyamaz.'

Sözü üstümüze alındığımızdan, cehaletten kurtulma uğraşı adına, türüne bakmadan sürekli okuma ihtiyacı duymaktayız.

***

Mevlana ile Şems denince aklımıza takılanları düşünüyorum.

Konya, Sufilik, Şeb-i Aruz, Mesnevi, semazenler…

Ve altında yatan yedi yüz yıllık mistik bir aşk!

Aşk olur da edebiyatçılar el atmaz mı konuya.

Elif Şafak'ın 'Aşk', Orhan Pamuk'un 'Kara Kitap', Saide Kuds'un 'Kimya Hatun', Sinan Yağmur'un 'Aşkın Gözyaşları', Nigel Watts'ın 'Sevginin Yolu', Fatma Bolat'ın 'Gel'

Ahmet Ümit'in 'Bab-ı Esrar'ına konu olmaz mı bu sır dolu aşk!

***

Şems'i biraz kötü karaktere büründürse de, babasıyla ilgili sırlara ulaşmasını sağlayan sert bir dervişe dönüştürüyor sonunda.

Kitabın adı 'Bab-ı Esrar'. Yani 'Sırlar Kapısı.'

Bu tür kitapların tümünde olduğu gibi anlaşılması, geçilmesi gereken bir sır perdesi var.

Ve sırlar kendilerini kolay kolay ele vermiyor.

'Sırlar, sabır denizinin dibinde saklıdır.'

Akıl kabullenmiyorsa, açıkça anlatılsa da sır kapısı hep kapalı kalıyor.

***

Bir otel yangınının sigorta raporunu hazırlamak için, babasının köklerinin olduğu Konya'ya yolu düşen Karin Kimya, hazırlanan kumpas ve polisiye olaylar içinde, rüyalarına giren Şems'ten etkileniyor; babasının düşüncelerini anlamaya çalışıyor.

'Az polisiye katkılı, daha çok mistik bir roman.'

Günümüzde yaşayan bir derviş, Tanrı'ya ulaşmak için karısını ve kızını terk ediyor. Terk edilenler, roman boyunca dervişi anlamaya çalışıyor ve affetme yolunda yeni duygulara ulaşıyorlar.

'Çoğu zaman mesele Tanrı'nın ne olduğu değil, bizim orada gördüğümüzdür.

Sevgi dolu olanlar merhameti görür, zalim olanlar şiddeti;

Zeki olanlar aklı görür, aptal olanlar kör inancı;

Âlimler bilimi görür, cahiller mucizeyi..!'

***

Mevlana ve Şems'in yedi yüz yıllık aşkının etrafında dönen farklı romanları okuyunca, her anlatıda olayların farklılaştığını görüyoruz.

Asırlardır kulaktan kulağa aktarılırken değişimlere uğramış, içine yüksek dozda masal öğeleri katılmış, 'mistisizm' arttırılarak 'menkıbe' mertebesine çıkarılmıştır.

Tarihe geçmiş ünlü kimselerin hayatlarını, masalsı bir üslupla sunan tüm öykülerde olduğu gibi.

***

Ahmet Ümit bu yedi yüz yıllık aşkı, polisiye olaylar içinde, 'dünya rüya içinde bir rüyadır' diyerek hayal ile gerçek arası yaşanmışlıkları, diğerleriyle aynı minvalde ama daha ayakları yere basarak yerleştirmiş 'Bab-ı Esrar' adlı romanına.

Başarılı bir kurgu; yumuşak, duru, yalın, su gibi berrak ve okurken size özel yazılmış hissi veren bir anlatım.

Yaşamı ve inancı yeniden düşündürüyor.

Mevlana, Şems, Sufilik hakkında bilgi sahibi olmak için çok sayıda kitap okumak gerekir. Oysa bizim gibi okurların bu konuda uzmanlaşmak gibi kaygımız yok. En saf haliyle olayları anlamamız yeterli.

Edebiyatçılar bu işe yarıyor!

Devasa bilgi dünyasının içinden, okura yeten kısmını zahmetsiz, zevkle ve bir çırpıda veriyorlar.

Arı gibi bir sürü çiçekten topladıkları polenleri, bir kaşık içinde bal olarak sunuyorlar bize.

***

Kitabı eleştirenlerin Mevlana ve Şems ilişkisine dair daha uhrevi, daha ilahi unsurlar aradığını sanıyorum.

Cem Yılmaz'ın şaka yollu söylediği bir söz geliyor aklıma:

'Bir kitap parasına hayatın anlamını da verecek değildi ya…!'