Yeni bir kavram düşüyor bir süredir önüme…
"Mankeeping" diye…
Türkçeye birebir çevrilemese de en yakın karşılığı olarak şöyle açıklanıyor:
Bir kadının, birlikte olduğu erkeğe "annesiymiş gibi" bakım yapması, onun her türlü ihtiyacını karşılaması, psikolojik destek vermesi, yaşamsal düzenini sağlaması gibi görünmeyen duygusal emeğinden bahsediliyor.
Yani erkek “korunup kollanan” bir varlık olarak, kadının onun her türlü ihtiyaçlarını yüklenmesi ve erkeği idare etme sanatı olarak görülüyor :) Bu duruma ikili ilişkide kadının, erkeğin tüm konforunu ve ruh halini yönetmek için sürekli çırpınma hali de denilebilir :)
Standford Üniversitesinden Psikolog Angelica Puzio Ferrara, “erkek dadılığı” olarak tanımladığı “mankeeping” kavramını, cinsiyete dayalı emek olarak adlandırıp, konunun öneminin altını çiziyor.
Yapılan araştırmalarda, erkeklerin duygusal yükünün kadınların omuzlarına bindiği, kadınların hayat enerjisini emen erkek dadılığının, karşılıksız bir yük olduğu ve tüm bunları yaparken de kadının ayrıca kendi ruh sağlığını ayakta tutmaya çalıştıkları ifade ediliyor. Kadınlar partnerlerinin duygusal zorluklarını çözmekten, arkadaşlarıyla ilişkilerine aracılık etmeye kadar pek çok konuda bedava terapist, sosyal sekreter ve duygusal iskele görevi gördükleri söylüyor Ferrara…
Bu tür çalışmalar Türkiye de yapılsa o kadar kapsamlı ve boylamsal araştırmalara pek de gerek kalmazdı diye düşünüyorum 😍
Bizim toplumumuzda erkeğin bakım işleri kadının görevi olarak görüldüğü için, bu mankeeping olayını bizden daha iyi kimse bilemez 😉
Tarihsel sürece bakıldığında kadına yüklenen görev listesi uzadıkça uzadı. Geleneksel kadın rollerinin yanında modern toplumda yeni sorumluluklar da yine kadının omuzlarına bindi. Yani evin temizliği, düzeni, çamaşırı, bulaşığı, yemeği, alışverişi ve eğer varsa çocuk bakımı ve her türlü sorumluluğun yanında, ayrıca iş hayatında olması, eşit işlerde çalışması ve ekonomik gelir sağlaması kadından beklenen sorumluluklar oldu. Tüm bunlarla birlikte erkeğin bakımı da kadına yüklenen bir görevdi ki zaten bu da, bilimsel bir tanımlaması olduJ
Mankeeping, kadının kendi ihtiyaçlarını arka plana atıp, öncelikle birlikte olduğu partnerini “düşünmesi” dir. Ve bu uzun vadede kadında duygusal tükenmişliğe yol açtığı için son dönemlerde çok daha fazla tartışılır oldu.
Kadınların ilişkideki görünmeyen yorgunluğu, aslında toplumsal baskının bir sonucudur. Toplumsal cinsiyet rollerinin bu davranışları beslediği, ayrıca kadınların kendi ihtiyaçlarını da ihmal etmelerine yol açtığı kanıtlanmıştır.
Kültürel öğretiler ve gelenekler, toplumda ve özellikle ailede kodlanan “iyi kadın” imajı, romantik ilişkilerde kadının “çaba harcayan taraf” olması, kadınların kendi değerini de bu çaba üzerinden ölçmesi..vs, kadını hem fiziksel hem de psikolojik anlamda yıpratan bir döngüye soktu.
Mankeeping, ikili ilişkilerde duygusal emeğin en yoğun yaşandığı alandır. Bu enerji tüketen süreç, ilişkide erkeğin ihtiyaçlarının giderilmesinin kadının sorumluluğuymuş gibi görülmesinden kaynaklanır.
Özetle günümüzde, kadından beklenen roller genişledikçe genişledi. Bir ilişkide sorun varsa, kadının hatası veya yetersizliği olarak algılanması da mankeeping baskısını arttırdı. Kadınlar, partnerinin duygusal durumunu yönetme, çatışmaları yumuşatma ve iletişimi sürdürme görevini, tercihten ziyade toplumsal beklentilerle zorunlu olarak üstlendi.
“Toplumsal cinsiyet rolleri, kadın ve erkeğin toplum içinde beklenen davranış kalıplarını belirlerken, bu roller, kadınların ilişkide bakım veren, duygusal destek sağlayan rolünü pekiştirip, erkeklerin daha az duygusal emek harcamalarını normalleştirdi” diyor Connell.
Bu durumun ayrıca kadınların hem iş hem de ev ortamında “iki katı yük” taşımalarına neden olduğunu söylüyor…
Son dönemde yapılan çalışmalar, mankeeping-in kadınların ruh sağlığı üzerindeki etkilerini daha çok ortaya koyuyor. Bu emek sömürüsünün kadınlarda artan psikolojik stres ve tükenmişlik hissine neden olduğu belirtiliyor. Psikolog Williams, romantik partnerliklerde kadınların erkeklere göre %60 daha fazla duygusal emek harcadığını nicel olarak ortaya koymuş. Yine Garcia yaptığı anket çalışmasında, ilişkide mankeeping davranışlarını yüksek oranda gösteren kadınların %45’inde anksiyete ve depresyon belirtilerinin arttığını raporlamıştır. Araştırmaya dahil olan kadınlar, ilişkideki görünmeyen yükün kendilerini yıprattığını ifade etmişlerdir.
Benzer şekilde, Lee ve Kim tarafından yapılan kesitsel bir çalışmada da, kadınların duygusal emek yoğunluğu ile ilişki doyumu incelenmiş ve arasında negatif bir korelasyon bulunmuştur. Yani kadın ne kadar fazla mankeeping yapıyorsa, ilişkisinden o kadar memnuniyetsiz olduğu görülmüştür.
Bu da olayın başka bir tezat tarafı…
Ve son cümle…
Bir ilişkiyi sürdüren ve besleyen, iki tarafın da karşılıklı çabasıdır. İlişkiler, iki kişinin birbirine olan sevgisiyle yürür. Ancak bu sevginin ardında görünmeyen, ölçülmesi zor, ağır bir yük vardır. Kadının ilişkide üstlendiği görünmeyen yorgunluğu, kadının sürekli kendi ihtiyaçlarını ertelemesi, erkeği idare etme zorunluluğu hissetmesi, uzun vadede tükenmişliktir. Modern kadının, sevgi adı altında yüklendiği duygusal rehabilitasyon rolü en yorucu roldür. Kadınların kendilerini öncelemeleri, sınırlarını çizip adil bir ilişki talep etmeleri, birlikteliğin sağlıklı yoludur. Her ilişki emek gerektirir, ama emek sadece bir taraftan gelirse, o “sevgi” bir tür eşitsizliktir ve bitmeye mahkumdur. İlişkide gerçek eşitlik, sürekli “idare eden” değil, emek, zaman ve duygu paylaşımının dengeli olduğu durumlarda ortaya çıkar 🌸😍
Diğer türlü, duygusal emeğin karşılıksız kalması, kronik öfkeye, memnuniyetsizliğe ve mutsuzluğa neden olur…
Hazır aile yılı ilan edilmişken ailenin iç dinamikleri üzerine kofa yormak, iyileştirici çalışmaları planlarken sosyal politikaları gözden geçirmek fayda sağlayabilir diye düşünüyorum.
Selametle
Nermin ELMAS