"Dün başardık bugün de başaracağız!" "Dün başardık bugün de başaracağız!"

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç ile Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Eylem Tuncaelli, ES TV’de yayınlanan ‘Soruyoruz’ programında Gazeteciler Tarkan Demir ve Murat Taşkın’ın konuğu oldu. Programda Cengiz Holding’e bağlı Eti Bakır Maden A.Ş.'nin kentte altın ve gümüş çıkarmak için yaptığı ÇED başvurusunun ardından yeniden gündem olan siyanürle altın arama ve doğaya zararları konuşuldu.

KAYMAZ ATIK MADEN ÇÖPLÜĞÜ OLACAK

Kaymaz mahallesindeki 2 atık havuzuna ilave olarak 3. atık havuzunun yapılması için hazırlanan ÇED raporu hakkında konuşan Tuncaelli, “Küçük bir maden ocağı açacaklar. 4 ay ömrü var. Havuzun 110 ay işletme ömrü var. Çanakkale Serciler Köyü’ndeki madenden atık getirilecek. Altın çöktürmesi burada yapılacak. 450 kilometre mesafe, günde 150 kamyon her gün o mesafeyi gelecek. Tepebaşı, Sarıcakaya, Söğüt, oradaki zenginleştirmeler de burada yapılacak. Çanakkale’den 26 ay boyunca gelecek. ÇED raporunda sadece Çanakkale’den bahsediliyor. Diğerleri nereden gelecek? Eskişehir bir atık maden çöplüğüne dönüşecek. Kaymaz’ı o yüzden yapıyorlar. Ciddi bir risk. Kaymaz’da da kanser vakalarını duyuyoruz” şeklinde konuştu.

ESKİŞEHİR’İN YÜZDE 71’İ RUHSATLI

Deniz Ataç altın, gümüş, bakır ve nikel elementlerini 4’üncü grup olarak sınıflandırdıklarını ve vakıf olarak bu grup için yapılan madenciliğe odaklandıklarını belirtti. Bu madenlerin çıkarılması için kullanılan yöntemin ardından bölgenin rehabilite edilme şansının kalmadığını belirten Ataç, “Açık havada ‘liç’ yöntemi dediğimiz yöntem kullanılıyor. Biz buna ‘vahşi madencilik’ hatta ‘sömürge madenciliği’ diyoruz çevreciler olarak. Çok iptidai bir şekilde yapılan bir iş. Açık havada, su kaynaklarına çok yakın bölgelerde, akiferler zaten altta, hava yukarda… Siz açık havada çok yüksek miktarda siyanür, bazı durumlarda sülfirik asit, çok sayıda kimyasalı açık havada kullanıyorsunuz. Her şeyi çok düzgün bile yapsanız çok riskli bir olay. Açık havada ve bu kadar büyük olması. Biz Eskişehir’deki madenlerin size tenörünü söyleyemiyoruz. Tenör, 1 ton toprakta ne kadar altın alabildiğinizdir. Çanakkale’de altın miktarı 1 tonda 0.7 gramdı. 1 gram bile değil. 1.4 veya 1.7 olabiliyor ama daha üzerine çıkmıyor. Çünkü dünyada toplu b ulunan altın bittiği için altın artık toprağın içinde sim halinde. Ancak kimyasalla çöktürebiliyorsnuz. Normal madencilik gibi kazıp alıp çıkalım olayı değil. Tamamen kimyasal bir işlem yapılıyor açık havada. Çok miktarda çıkarmak için çok miktarda toprağı patlatıyorsunuz, sonra cevher dediğimiz anakayadan sim gibi çıkarıp öğütüyorsunuz. Bunda inanılmaz su kullanılıyor. Öğütülen parçacıklardan çok büyük yığınlar yapılıyor apartman büyüklüğünde. Altın madenciliğinde her şey çok büyük. 20 tonluk kamyonlar 200 tona kadar gidebiliyor. Altın, gümüş herkesi cezbediyor ama altından zengin olmuş pek kimse yok. Bunu çıkaran zengin oluyor ama toplumlara faydası yok. Afrika ortada… Burada biz şunu söylemeye çalışıyoruz, kim istemez ülkesi zengin olsun? Ben de özel sektörde yıllarca çalıştım. Hiçbirimiz ülkesinin iyiliğini istemeyecek insanlar değiliz ama burada bir hata var. Eskişehir’in toplam yüzölçümünün yüzde 71’i şu anda madenlere ruhsatlı. Ne kadar çıkacak zaman içinde göreceğiz ama böyle bir şey olmamalı.  Üstelik bunlar birkaç sene önceki rakamlar” dedi.

ÇED RAPORUNDA EKSİKLİKLER VAR

TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Eylem Tuncaelli, ÇED raporu sürecinin Türkiye’de olması gereken gibi yürümediğini belirterek, Cengiz Holding’in yapacağı madenciliğin ÇED sürecindeki eksikleri anlattı. Tuncaelli, “ÇED, doğal varlıkları koruyan, oradaki tüm yaşamın devamını sağlamayı hedefleyen bir süreç. Bahsedilen proje ÇED sürecine başladı. Dosyada birçok şeyi göremiyoruz. Tenör bilgileri, biyolojik çeşitlilikle ilgili çalışma yapıldı deniyor ama nihai raporda verilecek deniyor. Orada bildiğimiz bir baraj projesi de var ama ne kadar su tüketecek bunu göremiyoruz. 9 Ocak’ta halkın katılım toplantısı var. Toplantıda bütün bunları dillendirebilecek veri, bilgi ne yazık ki ÇED raporunda şu an yok. Hepsi nihai ÇED’e bırakılmış” ifadelerini kullandı.

1930’LARDAN BERİ KULLANILIYOR

Altını çevreye zarar vermeden çıkarma yöntemi olmadığını belirten Ataç, “Eskiden maden akarsulardan eleklerle toplanıyordu ya da yoğun bir şekilde olan yerlerde girip alabiliyordunuz. Afrika’da çok kötü manzaralar var. Madencilik her tarafı çok üzücü bir iş. O tip altın artık dünyada çıkmış ve bitmiş. Onun için ‘sim’ halinde diyoruz. Bunun da başka bir yolu yok. 1930’larda siyanürle çöktürme işlemini buldukları için faz değiştirdi. Vahşi madencilik diyoruz çünkü bunun vahşeti hem içinde çalışan insanlara, hem etrafında yaşayanlara hem de doğaya o kadar büyük tahribatı var ki… Rehabilitasyonu yapıyoruz diyorlar ama oraya 30 santimetre toprak ve 5 fidan dikmek rehabilitasyon olmuyor” şeklinde konuştu.

Kaynak: M. ANIL AKSOY