Cumhuriyetin kurucu kadrolarına ve onların anılarına yönelik siyasi saldırıların tarihi(!) yeni değildir.

Son günlerdeki tartışmaların hedefinde ise Andımız'ın ilk yazarı Reşit Galip var.

Dr. Reşit Galip'in 1930 yılların başında Türkçe ibadet ile ilgili çalışmalara katılması, bazı kesimlerin ona kızgın olmalarının ana nedeni gibi görünüyor. Ancak yapılan eleştiriler 'dini hassasiyetlerin' çok üzerinde 'ırkçı, faşist, elit, seçkinci...' diye başlayan suçlamalara dönüşünce, bir Cumhuriyet devrimcisini biraz daha tanımamız gerektiğini düşündüm.

'SEN BU MİLLETİN YALNIZCA BİR FERDİSİN…'

Atatürk, 1923'te Mersin'e gittiğinde ilk kez gördü Reşit Galip'i.

Atatürk'ü karşılama töreninde konuşan Reşit Galip;

'Sen büyüklerin en büyüğüsün; Çünkü bu milletin yalnızca bir ferdisin' dedi..

Herkes Atatürk'ün bu konuşmaya tepkisini merak ediyordu. Oysa, genç adam söyledikleri ile zaten Atatürk'ün benimsediği ulus, toplum ve yurttaşlık anlayışını dile getiriyordu.

Gazi bu konuşmayı yapan genç adamı hiç unutmadı ve ilerleyen yıllarda tüm 'devrimci isyankarlıklarına' rağmen ona çok önemli görevler verdi.

'KÖYCÜ REŞİT...'

1893 doğumlu Reşit Galip, İstanbul Tıp Fakültesi'nde okurken patlak veren Balkan Savaşı'na daha sonra da Birinci Dünya Savaşı'na gönüllü olarak katıldı. Savaşın yenilgiyle sonuçlanması üzerine Reşit Galip, bazı doktor arkadaşları ile Köycülük Cemiyeti'ni kurdu. Kurtuluşun ve kalkınmanın köylerden başlaması gerektiğine inanıyordu. Bu yüzden arkadaşları ona 'Köycü Reşit' adını vermişlerdi.

Birbirlerinden habersiz, Mustafa Kemal Samsun'a çıkarken, o ise çoktan Anadolu'nun yolunu tutmuştu.
Dr. Reşit Galip, Kütahya kırsalında bir yandan salgın hastalıklardan kırılan köylüleri tedavi etmeye çalışırken bir yandan da, bölgedeki Yunan işgaline karşı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni kurdu.

Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün isteği üzerine Aydın milletvekili seçildi.

SÖZÜNÜ SAKINMAYAN 'CESUR YÜREK'

Reşit Galip Anadolu halkının sorunlarının çözümünde 'Hekimlik, öğretmenlik ve köycülük' üçgeninde çözümler üretmeye çalışıyordu.

İnandığı konularda asla sözünü sakınmaz ve korkmazdı.

1931 sonbaharında bir gece Atatürk'ün Sofrası'nda söz alarak, dönemin Milli Eğitim Bakanı Esat Bey'i gericilikle suçlar. Atatürk bu çıkıştan hoşlanmaz ve 'Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin' diyerek Reşit Galip'in sofradan ayrılmasını ister. Genç devrimcinin ise geri adım atmaya niyeti yoktur. 'Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır. Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hata yapan siz de olsanız sizi de eleştiririm' der. Bunun üzerine Atatürk yanındakilere dönüp 'Öyleyse biz kalkalım' diyerek masadan kalkar.

Sonra ne mi oldu? Atatürk bu cesur adamı bir süre sonra Milli Eğitim Bakanı yaptı.

İstanbul Darülfünunun çağdaş bir üniversiteye dönüştürülmesi kararı Reşit Galip'in bakanlığı sırasında hayata geçti. Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Milli Kütüphane ile İlimler ve Sanatlar Akademisi'nin kurulması onun bakanlık döneminde kararlaştırıldı.

IRKÇI DEDİKLERİ KİŞİYE BAKIN...

1933 yılı Hitler Almanya'sında Nazilere karşı çıkan ya da sadece Yahudi oldukları için görevlerinden alınmış yüzlerce öğretim üyesi vardı. Reşit Galip, Atatürk'ün de onayıyla, Hitler'in 'yok edeceği' bu bilim adamlarını Türkiye'ye davet etti. Çok sayıda ünlü bilim adamı bu sayede Türkiye'de özgürce yaşama ve bilim yapma olanağına kavuştu.

Reşit Galip henüz 41 yaşında iken hastalandı, kiralık bir evde, kitapların arasında son nefesini verdi.

Köycü Reşit 'Andımız'da yazdığı gibi' yurdunu özünden çok sevmiş ve varlığını Türk varlığına armağan etmişti...