Covid- 19 Küresel Salgını başlayalı 10 ayı geçti. Ülkemizde bu süre içinde salgına karşı alınan tek somut önlem 'Maske, Mesafe, Temizlik (MMT)' oldu.

Öncelikle MMT'nin çok önemli olduğunun altını kalınca çizmemiz gerekiyor. Uygulamada sorumsuzca gevşek davranan bireyler de kamu görevlileri de büyük yanlış yapmaktadırlar. Bu üç altın kuralın titizlikle uygulanması mutlaka sağlanmalıdır.

Ancak karşımızdaki dev salgın için 'MMT'ye evet ama yetmez…' Çünkü Dünya Sağlık Örgütünün salgın verilerine göre; Türkiye Avrupa'da 'birinci', dünyada ise 'ikinci' sırayı kapmış(!) durumdadır…

Böylesi bir sonucun temel nedeni de açıkça ortadadır: 'Sosyal devlet' önlemlerinin yetersizliği…

Ülkemizde salgının azmasının tek suçlusu olarak 'MMT uygulamayan yurttaşların gösterilmesi' ise açık bir 'otokrat devlet' örneğidir…

SAĞLIK HER ŞEYİN BAŞIDIR

'Sağlığın korunması' tüm canlılar için bir temel içgüdüdür. İnsanda bilinçle bütünleşen bu temel içgüdü, 'bilinçli birey' olmanın da temel etkenlerindendir.

Peki, bireylerin devlet çatısı altında toplu olarak yaşama gerekçelerinin önde gelen nedeni 'sağlıklı yaşama istemi' değil midir?

Öyleyse devletin temel görevlerinin başında 'yurttaşlarının (halkın) sağlığını korumak ve geliştirmek' gelir. Aksi halde devletin varlık gerekçesi (meşruiyeti) ortadan kalkar…

'Sosyal Devlet' kavramı ise çağdaş devletleri tutucu, baskıcı, bireyci/ azınlıkçı devletlerden ayıran kavramdır. Sosyal devlette, devletin en yüce değeri insandır/ toplumdur. Özcesi, bilimi ve demokrasiyi rehber edinen devlettir.

Bu nedenlerledir ki, çağdaş toplumlarda 'sağlık' söz konusu olunca önce 'Nerede sosyal devlet?' diye haykırır yurttaşlar.

Ülkemizde salgın sürecinin başından beri en büyük risklerle karşı karşıya gelen 'sağlık çalışanlarımız' haykırıyorlar:

* 'Yönetemiyorsunuz! Ölüyor, Tükeniyoruz!'

* 'Salgın bütçesini artırın, Bilim kurullarını özerkleştirin!'

* 'Suçu vatandaşa, yükü hekimlere ve sağlık çalışanlarına yıkanlara, tarihsel sorumluluklarını yılmadan her gün hatırlatmaya devam edeceğiz!' diye.

Ama devletin aldığı önlemler 'Sağlık çalışanlarına izinleri, istifaları ve emeklilikleri yasaklamak oluyor…' Bir de 'Özel sağlık kuruluşlarını korumak ve kollamak…'

Kronik hastalığı olan yurttaşlarımızın karşısında ise iki seçenek var: 'Kırk katır mı istersiniz, kırk satır mı? …'

(Not: Bu seçenekteki 'katır' sözcüğünü 'Katar' ile 'satır' sözcüğünü de 'satar' ile sakın karıştırmayın…)

EĞİTİMİMİZ PANDEMİYE KURBAN EDİLİYOR…

Ülkemizde tek adam sisteminin güdümünde olmayan çağdaş eğitim örgütleri ve bağımsız eğitimbilim insanları aylardır haykırıyorlar:

* 'Salgın koşullarında yüz yüze eğitim yapılabilmesi için, ivedi olarak yeni derslikler ve yeni öğretmen kadroları oluşturulsun…'

* 'Çevrimiçi eğitim (uzaktan eğitim) için tüm öğrencilere devlet dijital olanaklar sağlasın…'

MEB yetkilileri (ve onların yetkilileri) ise ikide bir 'okulları kapatıyorlar…' Bu arada sakın 'Neden okullara yasak sokuyorsunuz da ibadethanelere yasak yok…' diye soru sorarak günaha girmeyin…

Eğitime karşı salgın önlemleri alınırken 'özel okullara özel ayrıcalıklar tanımayı…' da unutmuyorlar. Böylece ülkemizde son on ay içinde kamu okullarıyla özel okullar arasındaki kalite farkı 'on fersah' daha açılmış oldu...

Sözün özü, sözde ekonomiyi korumak için eğitimi kurban edenler bir gerçeği görmek durumundadırlar.

'Salgının ekonomiye vereceği zararlar, güçlü bir sosyal devlet tarafından birkaç yılda giderilebilir. Oysa eğitime ve dolayısıyla ülkenin aydınlık geleceğine verilecek zararların giderilmesi için onlarca yıla gereksinim olacaktır…'

Bir toplumbilim gerçeğini de unutmayalım: 'Bilimin, demokrasinin ve barışın dibe vurduğu bir ülkede; ekonominin de dibe vurması kaçınılmazdır…'

SALGIN SÜRECİNDEN SÖZLER

Türkçede 'özdeyiş, özlü, çarpıcı, aykırı söz' olarak tanımlanan birkaç aforizma ile şöyle bir ironi turu yapalım:

* 'Muhalefet pandemiye müdahale etmesin…'

* 'Pandemiyi mafya halletsin…'

* 'Pandemiye gücü yetmeyenler; kadınları, çocukları ve yaşlıları dövermiş…'

* 'Karantinada nasıl oluyor da vakit bir türlü geçmezken; yıllar, hayatlar geçip gidiyor…'

* 'Korona dedi ki; Boşuna maske takmayın, hepunuzi taniyirum…'

* 'TDK Covid- 19'a Türkçe isim buldu: 'Öksürgeçli götürgeç…'

* 'Şu karşı yaylada borç KATAR KATAR…'

Ancak unutmayalım ki bu işin şakası yok. Gerçekleri yurttaşlardan gizleyen tepeden beyanatlarla ya da içi boş palavralarla da Covid- 19 yok olmuyor. Gerçekçi olmak gerekiyor.

Bakınız Almanya Başbakanı Angela Merkel yurttaşlarına şöyle sesleniyor:

'Hepimizi salgın nedeniyle kötü günler bekliyor. Tek yurttaşımız işsiz kalmayacak, aç kalmayacak; tüm ülkenin maaş fatura borçlarını ödeme gücümüz var. Siz sadece sağlığınızı düşünün, dikkatli olun ve hiçbir şeyi dert etmeyin. Devletiniz sununa kadar yanınızdadır.'

Evet, Türkiye'nin duyarlı yurttaşları olarak bizim de haykırmamız gerekiyor: ' Nerede bizim sosyal devletimiz?...'

Sözlerimi 29 Kasım 2011 tarihinde yitirdiğimiz, Türkiye'nin yüz akı aydınlarından Server Tanilli'nin o ünlü çağrısıyla bitirmek istiyorum:

'Ey Türkiye'nin yurtsever, ilerici, cumhuriyetçi, demokrat ve devrimci güçleri; BİRLEŞİNİZ!'Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla, birlikte…