1960'ların sonunda üniversiteli gençlik, hükümeti protesto için yollara dökülüp yürüyüşlere başlayınca, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel söylemişti bu sözü; 'Yollar yürümekle aşınmaz'.

Söz, 'farklı anlamlar yüklenerek' bu günlerde yine sıkça kullanılır oldu. Aslında sözün doğrusu kullanılandan oldukça farklı...

Bizim 68 kuşağının yıldızı, merhum Süleyman Demirel ile pek barışmamıştı. O yıllar 'Dünyayı değiştirmek için yola çıktığımız' kanımızın kaynadığı yıllardı. En basit eylemlerde bile üzerimize yapılan saldırıları gördükçe; bu sözün yürüyüş yapanların haklarına saygı duyulduğu için değil, yandaşlara cesaret vermek için, hatta gençleri aşağılamak için 'it ürür kervan yürür!..' anlamında kullanıldığını düşünür öfkelenirdik. Daha sonraki yıllarda bu sözün aslını, önünü ve arkasını yaşayarak öğrendik ;

'Tarih 8 Kasım 1968.

Demirel Başbakan ve Adalet Partisi Genel Başkanı.

Öğrenci hareketlerinin, yürüyüşlerin yoğunlaştığı günler..

Ankara'da Adalet Partisi İl kongresi yapılıyor.

Demirel kongrede konuşurken delegelerden birisi heyecanla ve yüksek sesle bağırır 'Öğrenci hareketlerini durdurun, sert muamele edin, öfkeliyiz...'

Demirel anında kürsüden o ünlü cevabı verir;

'Sokaklar eskimez. Takati olan yürür. Kudretli iktidar eline sopa alan ve her önüne gelenin başına vuran iktidar değil, vatandaşın hak ve hukukunu gözeten iktidardır. Memleketin huzura, sükuna ihtiyacı vardır. Memleketimiz hareketlenmiştir. Bu sebepten bazı rahatsızlıklar olacaktır. Gösteriler yapılıyor diye asabımız hiçbir zaman bozulmamalıdır. Sokaklar eskimez, takati olan yürür.'

İlerleyen yıllarda Demirel iktidarlarının, bu sözün özüne ve 'kudretli iktidar' tanımına uygun icraatlar gösterip göstermediği ayrı bir tartışma konusu. Ancak, yıllar içinde O'mu bize yaklaştı, biz mi O'na yaklaştık anlayamadım ama galiba 'gelen gideni mumla arattı!..'

KUDRETLİ İKTİDAR NEDİR?

İktidar, Avukatlık Kanunu'nu değiştirip, büyükşehirlerdeki Baroları bölerek bir 'Çoklu Baro Sistemi' getirmek istiyor.

Hukukçular, getirilmek istenen sistem ile, Baroların siyasi görüş, din, mezhep, etnik kökenlere dayalı kuruluşlar haline geleceğini, bunun sonucunda bağımsız yargının siyasallaşacağını iddia ediyorlar. Avukatlara göre; bu değişiklik; 'baroya göre yargı, baroya göre karar, baroya göre müvekkil tarifesi' gibi önemli toplumsal riskler taşıyor.

Çoklu Baro Sistemi'ni kabul etmeyen ve bu yasa taslağını protesto için Ankara'ya yürüyen Baro başkanları polis barikatı kurularak engellendi ve 27 saat süreyle çok zor koşullarda bekletilerek hırpalandılar.

Baro başkanlarının yürüyüşü bir siyasi parti yürüyüşü değildi. Hatta bildiğim kadar; Eskişehir Baro Başkanı Mustafa Elagöz'ün yürüyüş başlangıcına siyasi kimliği olan avukatların katılmaları 'kibarca' istenmedi.

Anayasanın 34. maddesinde 'Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşüne sahiptir' yazıyor. Üstelik, bu hakkın serbestçe kullanılması ve dışarıdan müdahale olmaması kamunun görevi.

Toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkı, basın özgürlüğü gibi anayasal demokratik hak ve özgürlüklerin, sudan nedenlerle engellenmesi; terör örgütlerine daha kolay kara propaganda yapma ortamı hazırlayacağı gibi, ülkemizi uluslararası alanda 'demokrasileri sorunlu' ülkeler konumuna düşüreceği unutulmamalıdır.

Savunma hakkı, adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarındandır. Savunma haklarımızın korunması için Baro başkanlarının yaptıkları yürüyüş hepimiz adına yapılan bir yürüyüştür. Çünkü; adalet herkes içindir ve adaletin şaşmaz terazisine bir gün herkes ihtiyaç duyabilir.

İnsanlar yürüdüklerinde yollar aşınmaz ama onların anayasal haklarını engellerseniz demokrasi çok çabuk aşınır...