Hani bir söz vardır;
'Kurt acıkınca eski defterleri karıştırırmış...'
Bizimki de o hesap...
Etrafımıza şöyle bir bakınıyoruz, bizi mutlu edecek, huzur verecek, gülümsetecek hiçbir şey yok...
Ülke olarak hepimiz 'stres topu' gibi olmuşuz...
Hava sıcak, hayat ucuz, geri kalan her şey pahalı...
Korona bitti bitiyor derken, şimdi de maymun çiçeği...
İnsanı o hale getiren bir virüse, kim neden 'çiçek' adı verdi acaba?
Gördünüz mü, o bile çok sıkıcı...
************************
Dün üç gazeteci arkadaş bir yerde denk geldik, oturup biraz sohbet ettik...
Eskilerden söz ettik...
Meslek anılarından söz ettik...
Eşeledikçe o kadar çok hikaye, o kadar çok anı çıktı ki...
Ben 2003 yılından beri Eskişehir'de gazetecilik yapıyorum...
Diğer iki arkadaşım da aşağı yukarı aynı yıllarda işe başladılar...
19 yılda, gazeteci olarak kimler geldi geçti?
Kimler kaldı, kimler artık yok...
Sonra fark ettim ki,
Oturup anılarımızı yazacak olsak, kalın bir kitap olur...
Öyle kronolojik bir 'Eskişehir Basın Tarihi' değil, yaşanmışlıklarla, anılarla bezenmiş bir 'Eskişehir Basın Tarihinin Yakın Tarihi' gibi bir şey örneğin...
Kent belleğine de önemli katkılar sağlayacak bir almanak olurdu...
Ama tek bir kişinin gözünden değil, mesela bir havuz da toplanacak anılardan oluşan...
Aktif olarak çalışan, çalışmayan, emekli olan olmayan gazetecilerin tümünün katılacağı anonim bir çalışma...
Güzel olurdu...
************************
Artık aramızda olmayanlar...
Önder Baloğlu,
Ömer Duru,
Ünsal Dalgın...
Cem Sivritepe...
İsmail Hakkı Demirci (Katibim...)
Şener Yılmaz...
Haluk Özden (İHA...)
Emekli olanlar...
Mehmet Çil,
Eyüp Kelebek,
Murat Taşkın (şimdilik...)
Doğan Pinçe,
Mustafa Çiçek...
Nazan Koşarer
Şöyle bir esip geçenler...
Artık fotoğraflarda kalanlar...
Ve devam edenler...
Dijital çağda, kağıda basılı gazeteleri yaşatmaya devam edenler...
************************
Özellikle 2002'den günümüze geçen 20 yıl o kadar çok anı barındırıyor ki içinde...
Biz o zamanlar,
Birbirimize 'haber atlatırdık' mesela...
Bir gazeteci çektiği haber filmini şehirler arası otobüse veriyor Ankara'ya ulaştırmak için...
Durumu bilen ve sotaya yatmış başka bir gazeteci, daha sonra otobüse yaklaşıyor, muavine 'biraz önceki zarfı yanlış vermişiz' deyip, zarfı alıyor yerine başka bir zarf veriyor...
O zarfın içindeki kaset boş elbette...
Ankara'dan arıyorlar, 'hani görüntüler nerede?'
'Gönderdim ya...'
'Gönderdin de bu kaset boş...'
Haber filminin olduğu kasetteki görüntüler ertesi gün başka bir televizyon kanalında...
E haliyle, görüntülerin altında haberi gönderen kişinin adı...
Öfke, kovalamaca, belden aşağıya ne kadar laf varsa literatürde havalarda uçmaca...
Hastanede, bütün bir geceyi cesedin hemen yanındaki sedyede uyuyarak geçiren gazeteci...
Cenazeyi almaya geldiklerinde uyanıp aniden sedyeden kalkınca...
Zavallı hasta bakıcı, kim bilir ne hallerde...
Farklı haberlere giden ancak bir şekilde aynı takside buluşan iki gazetecinin 'önce benim dediğim yere gideceğiz' kavgası...
Öndeki gazeteci dönüyor 'bak şimdi inatlaşma bir çakacağım...'
Arkadaki gazeteci,
'Yok ya bizde hazır çakılmışı var...'
Komik olanlar kadar, ciddi hatta hüzün veren anılar da var elbette...
Kavgalar, tartışmalar, köşelerden birbirine sallamalar...
Bazılarını yaşadık, bazılarını dinledik...
************************
Oturup şöyle bir düşünsek,
Kim bilir daha neler çıkar neler...
(Bu arada yazının başlığı müzik kaseti kapağı gibi oldu...)